(Article 116-11.12.2016)
Tam 38 can!
Bugün tam 38 can aramızdan ayrılıp şehitlik makamına yükseldi.
İstanbul Dolmabahçe’de patlayan bomba 30 polis arkadaşımızı aramızdan alırken, bazı sanatçı bozmaları yine twitter’a yüklenip kendi küçük dünyalarında hükümete veryansın etmeye başladı. “Yayın yasağı gelirse IŞİD’dir, gelmezse TAK’dır” şeklinde tweet atan Levent Üzümcü isimli sanatçı kırmasının hitap ettiği kesim hiç şüphesiz “Gezicilerden ve Ulusalcılardan” başkası değil. Bu mesajı attıktan sonra telefonu kendisini tebrik edenlerden dolayı durmamıştır herhalde; “Leventciğim ağzına kalemine sağlık yine sokuşturmuşsun, helal olsun sana, milyonların sesi oldun, sendeki cesarete hayranım, şu koca ülkede senden daha cesaretli bir başka insan görmedim, vs. vs.”.
Sadece Levent Üzümcü değil bir sürü piç ve kanıbozuk peşpeşe şu tweetleri attı;
utkudindar@justinyenutku: Bomba polis aracınaymış puhahahahahah
berfin@brfnkadem: Çevik kuvvete olmuş, oh olsun size.
Cem Mumcu@cemmumcu: Lan neredeyse cima edecektiniz. Şu bombalı araçları neden durdurmuyorsunuz kahramanlar. (Okyanus yayınlarının sahibi köşe yazarı)
Oya Başar@oyabasar_: Seçim günleri 2 saatte 48 milyon oyu sayıp sonucu açıklayanlar 3 saattir ölü ve yaralı sayısını veremiyor. (Tiyatro sanatçısı)
Melike Basmacı@melikebasmac: Neredeyse patlama olmadan yayın yasağı geldi. (CHP Denizli milletvekili)
Mirgun Cabas@Mirguncabas: Geçen gün bir arkadaşım anlattı.. İstanbul’daki her bombadan sonra beyrut’taki arkadaşları arayıp “buraya gel, burası güvenli” diyorlarmış. (CNNTurk eski program sunucusu)
Mücahit Avcı@avcımucahit: Bu işte bir “MİT” yeniği var. (CHP İstanbul Sosyal Medya Direktörü)
Sözcü@gazetesozcu: Yine tekrarlıyorum. Bu ülkede o başkanlık sistemini kan dökmeden getiremezsiniz.
Arteş@21surr21: Patlamanın faili bu OÇ işte. (Alta Erdoğan’ın fotoğrafını koyarak)
Gezi Olayları sırasında ön saflarda yer tutan bu türden sanatçı kırıntıları, Taksim Meydanı yakılıp yıkılırken ateşe odun taşımış, kitleleri sakinleştirme bir yana onları kışkırttıkça kışkırtmıştı.
Sanat ve sanatçı nedir? İyi veya kötü, başarılı veya başarısız sanatçı ne şekilde ayırt edilir? Ben bu soruların cevabını hep merak etmişimdir.
Devlete ve millete ihanet etmeyi kendilerine şiar edinmiş o kadar çok sanatçı var ki hangi birini yazsam bilemiyorum. Binlerce onbinlerce vatan haininden sadece üç tanesini size anlatayım. İlk ikisi Abdülaziz Han’ı tahttan indirmek için Fransızlardan aldıkları paralarla Londra ve Paris’te keyif sürüp, gazete ve dergi çıkartan Ziya Paşa ve Namık Kemal, üçüncüsü ise Abdülhamit Han’ı devirmek için marşlar, şiirler yazan Tevfik Fikret.
“Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz / Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde” beytini yazmış olan Ziya Paşa’yı çoğu kişi edebiyatçı olarak tanır. Halbuki bu zat, tıpkı Namık Kemal gibi önemli bir vatan hainidir. Abdülaziz Han’a muhalif olmayı kendisine görev addeden bu iki şaire, Avrupa’ya gidip Mustafa Fazıl Paşa’nın koruyuculuğunda kalemleri ile hükümete muhalefet etmeleri teklif edilir. Konu “satılık kalem” olunca her ikisi de bu teklifi hemen kabul eder. Kalemlerini satabilecek başkaları varda onları da getirmeleri kendilerine söylenir. Ali Suavi ve Agâh Efendi’de onlarla beraber Paris’e gider. Ziya Paşa ve Namık Kemal, Fransız Büyükelçiliğinin yardımı ile ülkeden kaçarak İtalya’nın Messina limanında buluşur ve 1867’de Paris’e konuşlanırlar.
Bu iki hain daha sonra “Hürriyet” isimli bir gazete çıkartmaya başlar. Yazılarında Abdülaziz Han’a yönelik acımasızca eleştirilerde bulunup, en üst perdeden iftiralar atarlar. Mustafa Fazıl Paşa parasal desteği çekince bu defa da kendilerini Mısır Hidivi İsmail’e satarlar ve aldıkları destek ile gazete çıkarmayı sürdürürler. Ziya Paşa’ya göre ülkenin içinde bulunduğu kötü durumun sebebi vezirlerin suistimali, Namık Kemal’e göre ise sistemin bozukluğudur. Ziya Paşa bir süre sonra Londra’ya geçer ve Hürriyet’i burada da yayımlamayı sürdürür. Abdülaziz’in tahttan indirilmesi ve yerine II. Abdülhamit’in geçmesinden sonra kurulan Anayasa Komisyonu’nda yer alır. 1880’de Adana’da sirozdan hayatını kaybeder.
Tekfurdağ’lı Namık Kemal’e gelince, 1870 yılında Sadrazam Ali Paşa ile barışıp memlekete döner ancak Ali Paşa ölünce tekrar muhalefete başlar. Önce Diyojen isimli mizah dergisinde, akabinde ise 1872’de kendisi tarafından çıkartılan İbret gazetesinde Abdülaziz Han ve devlet aleyhine yazılar yazıp durur. 1888’de geberip gittiğinde çok değerli bir Osmanlı askeri olan Gazi Süleyman Paşa türbesinin yanına gömülür. Türbesinin planını ise yine bir vatan haini olan Tevfik Fikret çizer.
Ancak vatan hainliği denilince hiç kimse Tevfik Fikret’in eline su bile dökemez. Kendi ruh dünyasında metaforlar yaşayan Tevfik Fikret için ‘millet’, ‘din’, ‘tarih’, ‘kahramanlık’ gibi kavramlar oldukça anlamsızdır. Sultan II. Abdülhamit’in Ermeni Komitacıları tarafından 1905’de öldürülememesi, Tevfik Fikret’i çok üzer ve bu üzüntüsünü “Bir Lâhza-i Ta’ahhur – Bir anlık duraklama” adlı şiirinde şu şekilde mısralara döker;
“Ey şanlı avcı, tuzağını boşuna kurmadın!
Attın… fakat yazık ki, yazıklar ki vuramadın”
“Ekmeğini yediği yere ihanet etmek” değimini Tevfik Fikret’ten fazla hiç kimse hak edemez. Selanik’teki İttihat ve Terakki yönetiminin isteği üzerine Meşrutiyet’in ilanından 13 gün önce “Millet Şarkısı” adlı marşı yazdı. Devrimin habercisi olan bu marş o günlerde elden ele dolaştı. Meşrutiyet’in ilanından sonra “Rücu (Geri Alış)” adlı şiirini yazarak İstanbul’a savurduğu lanetleri geri aldı.
Meşrutiyet yönetiminden aradığını bulamayan Tevfik Fikret, bundan sonra İttihat ve Terakki’ye muhalif olur. 14 yaşındaki Haluk’u elektrik mühendisliği eğitimi alması için 1909’da İskoçya’nın Glasgow kentine gönderir ancak Haluk, yanına yerleştirildiği Hristiyan ailenin etkisi ile din değiştirip Hristiyanlığı seçer ve bir rahip olarak Orlando’da 1965’de ölür. Tevfik Fikret’in kendisi de 1915’te bu dünyadan terk-i diyar edip Aşiyan’a gömülür.
Cumhuriyet’in resmi tarihine bakarsanız gerek Ziya Paşa ve Namık Kemal, gerekse Tevfik Fikret demokrasi sevdalısı birer vatanseverdir. Peki neden? Nedeni çok basit; Osmanlı’ya ve Padişah’a muhalif oldukları için. Devlete ve millete muhalif ne kadar vatan haini varsa maalesef ödüllendirilip taltif edildiği için, sanatçı kisveli Türkiye aydınları! müthiş bir pervasızlık örneği sergileyerek “demokrasi ve insan hakları” safsatası adı altında terörün ve teröristin yanında yer almayı kendileri için bir görev addediyor.
“Vatana ihanet”, para ve reyting yaptığı için sadece bu türden sanatçı kırıntıları değil, kara cüppeli akademisyenler, monşerler, lümpenler, eski Türkiye sevdalısı gazeteciler, mimarlar, mühendisler, avukatlar, STK yöneticileri ve daha niceleri elbirliği etmişçesine Levent Üzümcü tarzında tweet atabiliyor, sağda solda hönkürüp durabiliyor.
Artık bu türden vatan hainlerine asla prim vermeyelim, onları taltif etmeyelim.
Onların birer pislik olduğunu, bu toplumda küçük bir azınlık dışında zerre kadar kıymet-i harbiyelerinin olmadığını onlara hissettirelim. Onların birer “özgürlük kahramanı” olmadıklarını, aksine “soysuz birer vatan haini” olduklarını hemen her yerde cesaretle dillendirelim.
Bugün 38 şehidimiz var. Başımız sağolsun.
Allah hepsine gani gani rahmet eylesin, mekânları Cennet olsun.
Konuşacak çok şey ama şimdilik bu kadar yeter.
Korkuya ve yeise kapılmaya gerek yok. Ne diyor Tevbe suresinde; “Lâ tahzen innallâhe meanâ” (Korkma, üzülme, allah bizimle beraberdir).
Bu ülke bizim ve hep bizim kalacak.
Bundan sonra hiç bir şey eskisi gibi olmayacak. Şehitlerimizin kanı yerde kalmayacak…
DR.Mehmet Hakan Sağlam