(Article 222-24.04.2018)
Sayın Cumhurbaşkanı’nın bazı çıkışları var ki Batılıları son derece korkutuyor. Bunlardan ilki 29 Ocak 2009’daki Davos toplantıları sırasında İsrail Devlet Başkanı Şimon Peres’e yönelik olarak kullandığı “ONE MİNUTE” çıkışı ile geldi. Bu çıkış Türkiye-İsrail birlikteliğini sona erdirdi ve Ortadoğu’daki dengeler bir anda alt üst oldu.
Bence Erdoğan’ın ikinci önemli çıkışı 24 Eylül 2014 tarihinde BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmaydı. Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesinin BM’yi etkisiz hale getirmesinin kabul edilemez olduğunu söyleyip “DÜNYA BEŞTEN BÜYÜKTÜR” cümlesini kurmuştu. Cemiyet-i Akvam, Milletler Cemiyeti ve Birleşmiş Milletler tarihinde böyle bir isyan ilk defa yaşanıyordu.
Sayın Erdoğan’ın Batılıları endişeye sevk edecek çok önemli bir çıkışı da bugün geldi ve “Milli ve yerli para adımı atıyoruz. İnşallah bu kur oyununu bozacağız, altını belirleyici hale getirmenin adımlarını atacağız” dedi. Yani demek istiyor ki; “Bu aşamadan sonra Dolar ve Euro gibi uluslararası paraların hegemonyasına son vereceğiz, anahtar para olarak altını kullanacağız”.
Dolar ve Euro’nun anahtar statüsünün ortadan kaldırılması 200’e yakın ülkenin ekonomik ve finansal bağımsızlıklarını kazanmaları noktasında çok önemli bir uyanış yaratabilir. Fransız Cumhurbaşkanı Charles De Gaulle bu konuda ABD’ye kafa tutan ilk lider olarak tarihe geçmişti. Fransa’daki Dolarları bir uçağa koyup Amerika’ya gitmiş ve Amerikan Merkez Bankası FED’in kapısına dayanıp “Al dolarını, ver altınımı” demişti.
Amerika tabi ki bu talebi reddetti. Charles de Gaulle, bu olaydan sonra “Dolar’a verilen tek taraflı ayrıcalığın kaldırılması gerektiğini ve tüm para birimlerinin ALTIN’a endekslenmesini” önerdi. Çünkü ALTIN’ın milliyeti yoktu, külçe, bar veya akçe olarak kullanılabiliyor, yıpranmıyor ve değerini kaybetmiyordu. Charles de Gaulle’ün bu önerisini, ABD’nin baskısından çekindikleri için o tarihte diğer ülkeler kabul etmedi. ABD ve FED ise daha sonra Charles de Gaulle’ün ayağını kaydırarak onun siyasi hayatını bitirdi.
İşin doğrusu Erdoğan tehlikeli sularda yüzmeye başladı. Bu açıklamayı yaptıktan saatler sonra iç politika birdenbire hareketlenmeye başladı ve Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu ile eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bir araya geleceği haberi duyuldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 13 Haziran 2017 gecesi Ankara’da AK Parti İl Teşkilatı iftarında konuşmuş ve “2019 seçimlerine kadar kapısını çalmadık ev, sıkmadık el, tebessüm etmedik yüz bırakmadan çalışmalıyız” demişti.
Sayın Erdoğan bunları söylemesine söyledi ama teşkilatın bu lafları anlayabileceği ve yerine getirebileceği hususunda şahsen benim ciddi endişelerim var. Zira Anayasa referandumu sürecinde birçok il-ilçe teşkilatının “EVET” bir yana, “HAYIR” için çalıştığına gözlerimle tanık olmuştum.
Erdoğan’ın 2002 yılından beri telaffuz ettiği “Yeni Türkiye” kavramına gönülden inanıp destek veren ve bu durumu gerek TV programlarımda gerekse yazdığım makalelerde açıkça dile getiren ender akademisyenlerden biriyim. Üstelik yoğun mahalle baskısına rağmen.
2002 yılından bu yana Sayın Erdoğan sayılamayacak kadar çok iç ve dış saldırıya maruz kaldı. Şahsım adına konuşuyorum 27 Nisan 2007 E Muhtırası, 2013 Gezi Olayları, 17/25 Aralık 2013 Yargı ve Emniyet Darbesi ve son olarak 15 Temmuz 2016 Darbesi esnasında dahi bugünlerde yaşadığım karamsarlık ve huzursuzluğu asla hissetmedim.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, FETÖ terör örgütüyle mücadele noktasında şüphesiz insanüstü bir çaba sarf ediyor. Ancak FETÖ ile mücadele konusunda gösterilen gayret sadece ve sadece Erdoğan’ın yaptıklarıyla sınırlı. Erdoğan’ın en yakınında yer alanlar bile bu mücadeleye yeter derecede ehemmiyet göstermiyor ve olası bir iklim değişikliğine karşı pozisyonlarını koruma içgüdüsüyle hareket ediyor.
Cumhurbaşkanının bir şekilde pasifize edilmesi, iktidarı kaybetmesi, suikasta uğraması veya öldürülmesi durumunda, Erdoğan’ın en yakınında bulunan kişilerin, aynı gün içerisinde Fetullah Gülen’e biat edeceklerinden emin olabilirsiniz. Hatta bu kişilerin Erdoğan’ın ölüm haberini alır almaz medya karşısına çıkıp; “Erdoğan çok korkunç ve acımasız bir diktatördü, vallahi korkumuzdan ağzımızı bile açamıyorduk, konuşanın kellesi gidiyordu” mealinden açıklamalarda bulunacaklarından da adım gibi eminim.
Hatta bazıları yalakalıkta sınır tanımayıp, Facebook ve Twitter’daki profil resimlerini meczup Fetullah’ın alık alık boşluğa bakan resimleriyle değiştirme yoluna bile gidecektir. Pensilvanya’ya uçak biletleri “yok” satarken, gazete ve TV programlarının neredeyse tamamında “hocaefendi hazretlerinin” kerem, ikram, hoşgörü ve sevgisine yönelik yayınlar yapılacaktır. Şimdilerde pek rağbet görmeyen meczup imamın kullanılmış don ve fanilaları ile sümüklü mendilleri ise haşa “kutsal emanet” gibi elden ele dolaşacak, yemek tabağındaki artık kemikleri sıyırmak için dizinin dibinde adeta bir köpekler ordusu oluşacaktır.
15 Temmuz gecesi İstanbul ve Ankara’da kan gövdeyi götürüp, Marmaris’te Erdoğan’ın kaldığı otele darbeciler tarafından operasyon düzenlenirken ortalıkta görünmeyip telefonlarını dahi açmayan milletvekilleri, bakanlar, müsteşar ve bürokratlar, belediye başkanları, il ve ilçe teşkilat yöneticileri Erdoğan’ı satacak kişiler listesinin ilk sıralarında yer alıyor.
Erdoğan, 15 Temmuz gecesi kendisini yapayalnız bırakan böyle bir güruhla çalışma mecburiyetinde kalan “yalnız ve garip” bir Cumhurbaşkanı. Zira ülkede kimin ne mal olduğu belli değil. FETÖ devletin en kılcal noktalarına o kadar profesyonelce sızmış ki, herhangi bir kişi hakkında “bu adam asla FETÖ mensubu olmaz” dememek gerekiyor.
Ortadoğu coğrafyasında bu kadar sorun bir arada yaşanırken, Suriye, Irak, Yemen, Mısır, Afganistan ve diğer tüm İslam beldelerinde “Haç’a karşı Hilâl’in var olma mücadelesi” verilirken, Erdoğan’ın olmadığı bir Türkiye ve dünya düşünülemez.
Türkiye’nin bu coğrafya için ne kadar önemli ve vazgeçilmez olduğunu Katar krizinde görmedik mi? Erdoğan olmasaydı bugün Katar diye bir devlet asla var olamazdı.
Bu coğrafyada tarih yeni baştan yazılıyor. Trans-Asya Demiryolu Hattı ile karada ve denizde yeni ve modern bir İpekyolu kuruluyor. Çin’den başlayıp Londra’da bitecek yeni demiryolu hattının en kritik ülkesi hiç şüphesiz Türkiye.
Türkiye, Rusya ve Çin’in yanında yer alan ülkeler zenginleşirken Batılılar fakirleşecek. Çin, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Rusya, İran, Azerbaycan, Gürcistan, Türkiye ve bu güzergâh üzerinde yer alan diğer tüm ülke ve beldelerin malları, tıpkı bundan 500 yıl önce İpekyolu’nu kullanan kervanların yaptığı gibi Trans-Asya demiryolu vasıtasıyla Yavuz Sultan Selim Köprüsü üzerinden oluk oluk Avrupa’ya akacak. Taşıma maliyetleri ve taşıma süreleri en alt seviyeye inecek. Yük ve konteyner gemileri ile Avrupa limanlarına iki üç ayda ulaşan Uzakdoğu malları, sadece iki hafta içerisinde Avrupa’nın göbeğine taşınacak.
İnşaatı büyük oranda tamamlanan bu demiryolu koridorunun bütünüyle çalışır hale gelmesi durumunda Çin ile Türkiye arasındaki mal sevkiyat süresi 30 günden 10 güne düşecek. Karayolu mesafesinde 3 bin kilometrelik azalma sağlanacak.
Marmaray, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Bakü-Tiflis-Kars ve Edirne demiryolu projeleri Modern İpek Yolu’nun orta koridorunu oluşturuyor. Batılıların temel endişe ve korkusu işte bu projeden kaynaklanıyor. 1488 yılında Bartlemeo Dias’ın keşfettiği ve Doğu ülkelerinin fakirleşmesine yol açan Ümit Burnu önemini kaybediyor.
Yeni İpekyolu’nun devreye girmesiyle birlikte Avrupa genelinde gemi ve konteyner taşımacılığı yapan çokuluslu devasa lojistik firmaları, sigorta şirketleri, gümrük ve liman işletmeleri batacak, fabrikalar kapanacak, Kıta Avrupa’sında işsizler ordusu oluşacak.
Yeni İpekyolu’nun deniz ayağında ise Basra Körfezi ve Kızıldeniz son derece önem taşıyor. Türkiye son üç beş yıl içerisinde her iki denizin lojistik güvenliğini temin açısından önemli adımlar attı ve Basra Körfezi’nde Katar’da, Kızıldeniz’in girişinde ise Somali’de askeri üsler kurdu. Ve daha da ileri gidip Sudan’ın Sevakin Adası’nı alarak Mekke ve Medine’nin güvenliğine yönelik önemli bir noktayı ele geçirdi. Bu askeri üsler, gerek Afrika ve Ortadoğu’nun deniz güvenliği, gerekse Katar hadisesinde görüldüğü üzere bölge ülkelerinin kendi güvenliklerini temin açısından son derece önem arz ediyor.
Farkında mısınız? Osmanlı’nın Ortadoğu ve Afrika coğrafyasından çekilmek zorunda kaldığı 1918 yılından sonra ilk kez bir Müslüman ülke, bu coğrafyada tekrardan güvenliği temin eder duruma geldi. Afrin’e yönelik Zeytindalı Harekatı, El-Bab ve Cerablus’a yönelik Fırat Kalkanı operasyonları bu durumu ortaya koymadı mı?
İşte tüm bu gelişmeleri alt alta yazdığımızda Batılılar açısından şöyle bir sonuç ortaya çıkıyor; Ortadoğu ve Afrika coğrafyasını önümüzdeki bir 100 yıl boyunca yeniden sömürebilmek, var olan devletlerden yeni devletçikler yaratabilmek, Müslümanları köleleştirmek için ERDOĞAN’ın öldürülmesi veya ortadan kaldırılması gerekiyor.
İşte bu açıdan son derece gergin ve endişeliyim.
Erdoğan ve Türkiye son kaledir.
Erdoğan düşerse Türkiye düşer.
Türkiye düşerse Kâbe düşer, Mekke ve Medine ve Kudüs ve Halep ve Şam ve Beyrut ve San’a ve Kahire düşer.
Türkiye düşerse İslamiyet diye bir şey kalmaz.
İşte bu nedenle ERDOĞAN’ı öldürecekler.
Erdoğan düşerse Türkiye dörde, Suudi Arabistan beşe, İran, Irak, Suriye, Yemen, Libya ve Mısır üçer beşer devlete bölünür.
İşte bu nedenle suyun uyuduğunu ancak düşmanın uyumadığını görüyorum.
İşte bu nedenle bir yandan PKK, HDP, YPG, JPG, DHKP-C, diğer yandan FETÖ ve onun siyasi ayağı konumuna dönüşen CHP, İYİ PARTİ, SAADET PARTİSİ gibi terör destekçisi partilerin saldırdıkça saldırdığını görüyorum.
İşte bu yüzden CHP’lilerin sürekli olarak “Erdoğan’ı uluslararası mahkemelerde savaş suçundan yargılatacağız” şeklindeki açıklamalarının arka planı olduğuna inanıyorum.
İşte bu yüzden bir dönem Milli Görüş içerisinde yer alıp Sivas Belediye Başkanlığı yapan Temel Karamollaoğlu denilen zatın ruhunu Şeytan’a satıp FETÖ’nün ve Türkiye düşmanı Batılıların ekmeğine yağ sürdüğüne inanıyorum.
İşte bu yüzden Emine Erdoğan hanımefendiye olan kin ve nefretinden dolayı gözünü hırs bürüyen HAYRÜNNİSA GÜL hanımefendinin, eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü yeniden cumhurbaşkanı yaptırabilmek için tüm itibarının yerle yeksan olacağını bile bile ateşin içine iteklediğini görüyorum.
Darbe gecesi Marmaris’teki hainler Erdoğan ve ailesini ele geçirebilselerdi, Erdoğan ve ailesini karanlık, pis ve izbe bir karakolda tıpkı Romanya’nın devrik lideri Çavuşesku ve eşine yaptıkları gibi kurşuna dizerek öldürüleceklerdi.
711 yılında İspanya’ya ayak basan Tarık bin Ziyad, gemileri yaktıktan sonra askerlerine şu şekilde hitap etmişti; “Arkanızda düşman gibi deniz, önünüzde deniz gibi düşman. Nereye kaçacaksınız? Vallahi sizin için ancak sadakat ve sabır kalmıştır. Düşmanın silahı, teçhizatı ve erzakı boldur. Sizin silah olarak ancak kılıçlarınız, erzak olarak da düşmanın elinden sahip olabilecekleriniz vardır.”
Evet…
Önümüzde ve arkamızda, içimizde ve dışımızda sayılamayacak kadar çok düşmanımız var ve inanın hiç ama hiç biri uyumuyor.
İşte korku ve endişem bundan.
Bu adamlar ERDOĞAN’ı ortadan kaldırmayı kafaya koymuş…
24 Haziran akşamı Erdoğan’ın sallandırılacağı darağacını kurmanın hayaliyle yatıp kalkıyorlar.
Milli Görüş’ün belediye başkanı Temel Karamollaoğlu ve Erdoğan’ın “kardeşim” diye hitap ettiği eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül kimlerle kol kola?
Bir insanın sadece susmak suretiyle itibar ve onurunu ayaklar altına aldığına şahit olamayanların Sayın Abdullah Gül’e bakması yeterli. Bugüne kadar kendisiyle ilgili hemen her konuda anlaşılmaz bir sessizliğe bürünen Sayın Gül’ün, Emine Erdoğan hanımefendi ile kendince bilek güreşi yapmaya çalışan Hayrünnisa Gül hanımefendinin etkisi altında kaldığına şüphe yok. Anadolu’da bir söz vardır; “Su akar, yolunu bulur” derler. Evet, su akacak yolunu bulacak ve göreceksiniz çok kısa süre içerisinde tıpkı eski AK Parti milletvekili Abdullatif Şener gibi, tıpkı eski Refah Partili Temel Karamollaoğlu gibi gözden düşmüş, itibarı sıfırlanmış, kendisini sokakta görenlerin selam dahi vermeyeceği, arkadaşını ve dostlarını ikbal uğruna satan eski bir Cumhurbaşkanı olarak yalnızlıklar içerisinde bu dünyadan terk-i diyar edip gidecek.
Kim dost kim düşman belli değil.
İki ay sonra seçim var ama herkes Erdoğan’ın aleyhine çalışıyor. Örneğin YÖK tarafından Meclis gündemine getirilen ve İstanbul Üniversitesi, Gazi Üniversitesi, Erciyes Üniversitesi ve İnönü Üniversitesi gibi bazı devlet üniversitelerinin bölünmesine yönelik kanun teklifine ne demeli?
İstanbul Üniversitesi’ni kazanmak için gecesini gündüzüne katan öğrencilerin İbni Sina Üniversitesi’nden mezun olmasını, hepsi aynı sorunla karşı karşıya kalacak 1 milyon öğrenciye nasıl izah edeceksiniz? Üstelik bu öğrencilerin tamamı hayatında ilk defa oy kullanacak kişilerden oluşuyor. YÖK haddini aşmıştır. Bölünen üniversitelere dikkat edin, neredeyse tamamı milliyetçi muhafazakâr düşünceye sahip öğrencileri barındırıyor. Mesela neden ODTÜ bölünmüyor ya da neden İTÜ bölünmüyor ya da neden BOĞAZİÇİ üniversitesi bölünmüyor? Şu aşamada sol fraksiyondaki öğrencilere dokunmamak gerekiyor ondan mı acaba?
Haziran seçimlerinde Cumhurbaşkanı seçimi +/- yüzde bir oy farkıyla belirlenecek. Genel seçimlerde yaklaşık 55 milyon kişi oy kullanacak. Bunun yüzde biri 550 bin kişiye karşılık geliyor ki, sırf bu nedenle 275 bin kişinin karşı partiye oy vermesi durumunda Erdoğan bu seçimi kaybeder.
YÖK’ün yöneticilerini tebrik etmek gerekiyor. Bir taşla 15 kuş birden vuruyorlar. Hem kafalarına göre üniversiteleri bölecekler, hem yeni rektör atamalarıyla konumlarını güçlendirecekler, hem Erdoğan’ın altını oyacaklar, hem de Erdoğan’ın seçimi kaybetmesi durumunda yeni gelecek kişiye “bizim küstürdüğümüz öğrenciler sayesinde seçimi kazandınız” mesajı vermiş olacaklar.
Milletçe dikkatli olmamız gerekmiyor mu?
Ha bu arada Erdoğan’ın gitmesi durumunda üç günde ülkeyi ele geçirecek FETÖ yapılanmasının kendilerine dokunmayacağını zanneden geri zekâlı eblehlere de iki çift lafım var. Irak’ın FETÖ’sü olan Muhammed Kesnezani, 2003 yılında yaşanan Amerikan işgalini takip eden 3 ay içerisinde tam 350 bin kişiyi katletti. Kimleri mi? Kendilerinden olmayan ve hatta kendilerine yalakalık yapıp destek veren kim varsa hepsini.
Bu kaotik ortamda Erdoğan’a destek vermeyip FETÖ’nün finanse ettiği Meral Akşener’in İYİ partisine ve Karamollaoğlu’nun Saadet’ine oy vereceklere ise yine tarihten küçük bir anektot ile cevap vereceğim;
Müslümanlar 711 yılında Tarık bin Ziyad öncülüğünde İspanya’ya ayak basmış ve orada Endülüs İslâm medeniyetini kurmuştu. Müslümanların İspanya’dan atılmasına yönelik ilk girişimler 9. yüzyılda başlamış ve bilindiği üzere 1492 yılında tamamlanmıştı. Neticede o coğrafyadaki İslâm hakimiyeti bütünüyle sona erdi. Ve rivayete göre Gırnata emirliğinin son sultanı Ebu Abdullah (12. Muhammed) şehrin anahtarlarını savaşmadan İspanyol kral ve kraliçesine teslim ettikten sonra artık bu şehirde kalamayacağını anlayarak şehri terk eder. Günbatımı yaklaşmıştır. Güneş, yapımı neredeyse 250 sene sürmüş, her karışı ilmek ilmek işlenmiş ve dört bir tarafında “Ve lâ galibe illallah” (Allah’tan başka galip yoktur) cümlesinin zikredildiği Müslüman Elhamra Sarayı’na son kez vurmaktadır. Yüzyıllarca bu coğrafyada hüküm sürmüş bir medeniyetin son veda vaktidir. Sultan Abdullah tepenin başında durur, son bir kez arkasını döner ve gözlerinden ilk damlalar düşerken, ona söylenebilecek en ağır sözü hemen yanı başındaki annesi söyler; “Ağla oğlum ağla… Erkekler gibi savaşmadın şimdi sana kadınlar gibi ağlamak yaraşır”.
Anlayan anlamıştır…
Akıl verecek halim yok…
Türk halkı ferasetlidir. Ne yapacağını çok iyi bilir.
Dr. Mehmet Hakan SAĞLAM
Selamün aleyküm hocam hayırlı geceler bı bahsettiğiniz konular cok dogru ve yerinde tespitler insallah bunları kaale alan olurda ona göre pozizyon alırlar yoksa halimiz harab.ama Allah herşeye kadir ve muktedirdir azdan az çokdan çok gider (le ilehe ille Ente sübhaneke inni küntü minezzalimim)
Ve fetonun faal olduğu Azerbaycan tamamen Fetonun kontrolüne geçer… kafkaslar ve diğer TÜRK cumhuriyetleri…
ODTÜ gibi Üniversitelere şu anda bulaşacak olması asıl AKP ye zarar verir,yeni bir GEZİ nin fitilini ateşler.
Selamın aleyküm Hocam, kalemine sağlık. Rabbim kalemine kuvvet versin. Mürekkebin hiç eksilmesin. Ne güzelde yazmışsınız. Ne güzel örnekler vermişsiniz. Rabbim ülkemizi ve cumhurbaşkanımızı korusun.
Hocam helal olsun size…O kadar güzel analiz yapmışsınız ama bunu bence Cumhur başkanının okumasi gerekiyor..YÖk analiziniz muhteşem..YÖk 15 dk olayında da diretmisti..YÖk tamamen kaosa çalışıyor..Öldürülen Eskişehir öğretim üyelerinden de YOK ün suçu var..
Allah vekildir..onların tuzakları varsa.. Elbette tuzakları en iyi bilen ve bozan Allah yar ve yardımcımızdır..
Cok guzel yazmissiniz ustadim reis e sahip cikma zamanidir. Allah omur versin 2023 yilini reisle birlike karsilamamiz lazim yoksa bu kadar yatirim bu kadar emek heba olur
Kim derdi 2002 o karanlık Türkiyeden Tayip Erdoğan çıkacak o zamanlar karamsar acı dolu yıllarda kim yardım etti kim bizi bu günlere getirdi tabiki Allah c.c şimdi bende hocamla aynı endişeleri yaşıyorum tüm inananlar gibi fakat üzülme çünki bu günlere getiren allah c.c bizi yanlız bırakmaz benim tek yaptığım dua evet sabret allah c.c sabredenlerle beraberdir.
Hocam üniversitelerin bölünmesi çok ciddi bir mesele. Yazdıklarınızı Reise iletme imkanınız oldumu. ?
Selametle
Allah var, gam yok. Herkesin bir hesabi var, Allah ‘ın da bir hesabı vardır. Herkes tuzak kurar, Allah tuzak kuranlarin en hayırlısıdır. 15 Temmuz darbe gecesi, darbecileri şaşırtıp ilk akşam darbe yapilmasaydi da gece saat ūç te darbe yapılsaydı kim engel olacaktı. Allah herşeye kadirdir.
Analiziniz çok güzel, bilgilendirici ve okuyucunun ufkunu açıcı. Bundan dolayı teşekkür ediyorum. Ancak sayın Cumhurbaşkanı’ın konu edildiği bir yazıda, ” … ERDOĞN’ı öldürecekler, ölürse..” Şeklinde ki ifadeler beni çok rahatsız etti. Onun yerine nezaketen ” ortadan kaldırmak istiyorlar , yok etmek istiyorlar… ” gibi bir ifade kullanılması, böylesi akademik bir yazı için daha uygun düşerdi, diye de (haddim olmayarak) bir eleştiride bulunmak istiyorum.Tekrar bir kez daha teşekkür ediyorum.
Sayin hocam yazdiklariniz taktiredilir şekilde doğrudur sizler bizleri aydinlattikca mutlu oluyoruz saygilar sunuyorum ALLAH UZUN ADAMI BASIMIZDAN EKSIK ETMESIN iNSALLAH.
Allah sizler gibileri yanımızdan eksik etmesin.Allah razı olsun hocam…
Gayet doğru yerinde bir tesbit müslümanların derin uykudan uyanma zamanı gelmiştir değilse bedelini ağır öderiz 31 Mart seçimleri bunu özetledi sayın Erdoğan’ın gösterdiği gayreti il ve ilçe teşkilatları maalesef Erdoğan’ın sözünü uygulamadila rabbim sayın Erdoğanı ve sevenlerinin birlik ve beraberliğini bozmak isteyenlere fırsat vermesin Allah’ım sayın Erdoğanı ve gerçek samimi dostlarını korusun