(Article 114-09.12.2016)
Türkiye’de rejim ve sistem tartışması yaşanadursun MHP ile AK Parti arasındaki pürüzler birer birer aşılıyor ve ismine “Başkanlık” değil de “Cumhurbaşkanlığı” denilerek, Parlamenter Demokrasi denilen yönetim biçimine “elveda” demeye doğru hızla ilerliyoruz.
AK Parti ve MHP dışındaki toplumun diğer katmanları ise var güçleriyle sistem değişikliğinin önünde barikat oluşturmaya devam ediyorlar.
Amerika Birleşik Devletleri’nde “başkanlık” sistemine 1789 yılında geçildi. Barak Obama 44’üncü ABD Başkanı olup, 56 ve 57’inci dönem olmak üzere üst üste iki defa görev yaptı. 2016 yılından 1789 yılını çıkardığımızda 227 yıl ediyor ki ABD başkanlarının ortalama görev süresi 5 yıl 2 ay olarak karşımıza çıkıyor.
1923 yılında kurulan ve 93 yıldan beri güya demokrasi ile yönetilen Türkiye’de ise bugüne kadar çeşitli partilerce 65 hükümet kuruldu. Bu duruma göre Türkiye’deki hükümetlerin ortalama görev süresi sadece 1 yıl 5 ay.
Parlamenter sistemin Türkiye için ideal bir yönetim biçimi olduğunu ileri süren “eblehler”in sadece bu iki rakama bakarak istikrardan uzak olduğumuzu algılayamaması ne kadar üzücü bir durum değil mi?
Parlamenter sistemden “Başkanlık” sistemine evrileceğimiz önümüzdeki kısa süreçte AK Parti ve MHP’lilere bazı önerilerde bulunmak zaruri bir hal alınca bu yazıyı yazmaya gerek duydum.
Yapılması ve yapılmaması gereken hususları alt alta yazdım ki bu “kutlu” yolda zinhar yanlış yapmayalım.
- Metro, metrobüs, tramvay ve belediye otobüslerinde modern Türkiye’nin laik ve çağdaş kızları ile Atatürkçü kadınları anadan üryan çırılçıplak soyunsalar dahi onlara lütfen tek laf etmeyin hatta daha fazla soyunmaları ve mutlu olmaları için alkışlar eşliğinde onlara destek verin.
- Toplu taşıma araçlarında, park ve bahçelerde ve alışveriş merkezlerinde bacak bacak üstüne atan veya bacaklarını ayırarak oturan kişilere (iç çamaşır giyinmemiş olsalar bile) asla dönüp bakmayın.
- Gazeteci, hemşire, öğretmen, iş kadını ve hangi meslek grubundan olursa olsun laik ve modern görünüşlü hiçbir bayana sokak ve meydanlarda, toplu ulaşım araçlarında asla herhangi bir laf söylemeyin, tartışmaya girmeyin, size sövüp saysalar ve hatta aşağılasalar bile onlara tekme ve tokat atmayın.
- Sözcü ve Cumhuriyet gazetesi okuyan kişilere kesinlikle ters bakmayın (neticede beyinleri süngerleşmiş bile olsa onlarda birer insan evladı).
- Yeni Anayasa’nın referandum sürecine kadar, hemen her olayın provoke edebileceğini dikkate alınarak, ülke çapında açılacak hemen her türlü kamu ve özel sektör yatırımına, nitelik, nicelik ve muhtevası ne olursa olsun mutlaka Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü gibi devlet büyüklerimizin isminin verilmesine ihtimam gösterelim.
- Cuma namazlarında toplu halde dua yapılırken duanın en can alıcı kısmına “Atatürk ve silah arkadaşları” cümlesini mutlaka yerleştirelim.
- Beyoğlu, Tünel, Taksim, Bostancı, Bağdat Caddesi, Bakırköy, Beşiktaş ve Kızılay gibi Türkiye’nin gerçek sahiplerinin! yoğun şekilde arz-ı endam ettiği noktalarda; “Türkiye laiktir laik kalacak” sloganları atıldığında AK Partili ve MHP’li gençlerin kendi parti bayraklarıyla sloganlara eşlik etmesine ön ayak olalım.
- Berkin Elvan gibi terörist veletler öldüğünde veya gebertildiğinde, cenazelerine katılmayalım ama onlar hakkında “bu şerefsiz zaten teröristin tekiydi dünyadan bir it eksildi” gibilerinden laflar etmeyelim.
- “Türkiye ekonomisi battı, Cumhurbaşkanı devletin parasını har vurup harman savuruyor, Saray’a milyonlarca dolar harcandı, Tayyip’in oğlunun gemileri var, Bilal milyar dolarları kamyonlarla taşıdı” şeklinde konuşanlarla tartışmaya girmeyip sürekli olarak “yav he he!” deyiverelim.
- Başbakan veya Cumhurbaşkanı’nın geçişi sırasında trafik sıkışmasından dolayı homurdanan muhaliflere zinhar tek laf etmeyelim, hatta onları destekliyormuş gibi davranıp biz de homurdanalım.
- Darbe Kalkışması’nın yaşandığı gece sokaklara dökülen milyonlarca kişinin arasında olduğunu iddia eden solcular ile Mustafa Kemal’in askerlerine de; “Tabi canım! Zaten o gece sokağa ne AK Partililer, ne MHP’liler nede ülkesini seven diğer kesimler çıktı, o gece şehit olanların tamamı sizlerdendi” gibilerinden gaz verip, vicdanlarında hiçbir zaman var olmayan vatan ve millet şuurunun ve sevgisinin oluşmasına öncülük edelim.
- 15 Temmuz’un bir tiyatro oyunu olduğunu ileri sürüp tank altında paramparça olan şehitleri görmezden gelen vatan haini şerefsizlere; “Abi vallahi doğru söylüyorsun, ben hiç böyle düşünmemiştim, sen çok zeki adammışsın vesselam” gibilerinden laflar söyleyip, olmayan beyinlerinin daha da pörsümesine imkan tanıyalım.
- Darbe gecesi tankları alkışlayıp, hükümet ve Cumhurbaşkanı aleyhinde slogan atan kanı bozuk lumpenler, fular takınca kendilerini Türkiye’nin aydını zanneden sığırlar sürüsü, DHKP-C ve PKK sevdalısı akademik ünvana sahip kara cüppeli hainler tayfasını ise kendi küçük dünyalarında hülyalara bırakalım.
- Cep telefonlarında Bylock ve Eagle gibi FETÖ haberleşme sistemleri yüklü olduğu için gözaltına alınıp tutuklanan kişiler için; “insanlar sorgusuz sualsiz haksız yere işten atılıyor, Erdoğan kendi rejimini kurmak için devleti tasfiye ediyor, yeni bir diktatör doğuyor, Cumhuriyet’in temelleri sökülüyor” diye hönküren öküzlere ise; “Abiciğim vallahi sizde çok doğrusunuz, bu darbeyi zaten Fethullah Gülen denilen meczup bunak değil Ugandalılar yaptı, halkın üzerine de helikopter ve uçaklardan bomba değil ananas atıldı” şeklinde destekleyici açıklamalarda bulunup aptal ayaklarına yatalım.
- Sosyal ve toplumsal psikolojiden bi-haber olan Beyaz Türkler tayfasının Türk halkına olabildiğince hakaret etmesine, milleti koyun sürüsüne benzetmesine, kendi oylarını fakir çobanın oyu ile bir görmemelerine, demokrasi ve insan hakları naraları atıp her türlü adaletsizliklerini rahatlıkla sergilemelerine göz yumalım ve hükümeti eleştirmeye yönelik sorularına hep soruyla cevap verelim.
Konu hakkında yazılacak o kadar çok şey var ki. Bu kurallara riayet edersek Başkanlık referandumu çok rahatlıkla %60 ile kabul edilecektir.
Mart soğuk, Nisan hararetli geçecek ama Mayıs baharın müjdecisi olacak…
Dr.Mehmet Hakan Sağlam