(Article 234- 27.06.2018)
FETÖ mensuplarının 2010 yılından itibaren kullandıkları bir cümleyi yazımın başlığına koydum. Bu cümle FETÖ yapılanmasının kendilerinden olmayanlara nasıl baktıklarını çok iyi özetliyor. Türkiye’nin yetiştirdiği ender insanlardan biri olan Savcı Mehmet Demir ile seçim sonuçlarını değerlendirirken, gözaltına alınan veya tutuklanan birçok cemaat mensubunun kendilerinden olmayan insanları tanımlarken bu cümleyi kullandığını söyledi.
Seçim sonuçlarının açıklandığı gece bir yazı kaleme almış ve o yazımda “ERDOĞAN KAZANIRKEN AK PARTİ NEDEN KAYBETTİ?” sorusunun cevaplarını anlatmıştım.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçimlerin birkaç ay öncesinde; “ARTIK METAL YORGUNLUĞU YOK” şeklinde bir cümle kullanmıştı. Sayın Cumhurbaşkanının bu açıklaması üzerine ben de 29 Mart 2018 tarihinde Cumhurbaşkanının yanlış bir tanımlama yaptığını belirterek “AK PARTİ’DEKİ SORUN METAL YORGUNLUĞU DEĞİL “GÜÇ ZEHİRLENMESİ” başlıklı bir yazı kaleme almıştım.
Anlamayanlar için “güç zehirlenmesi” teriminin siyaseten ne anlama geldiğini belirtmekte fayda var. Güç zehirlenmesi denilen şey; “Kibirlenme, şımarma, hazımsızlık, kendini beğenme, kendini bir matah zannetme, havalanma, gaza gelme, yumurtadan çıkıp kabuğunu beğenmeme, koltuğun gücüne kendini fazla kaptırma, koltuğa yapışma, kraldan çok kralcı olma ya da halkın telaffuz ettiği şekliyle “KIÇI KALKMAK” anlamlarına geliyor.
O yazımda; MİLLİ GÖRÜŞ tabanından gelip siyaset yapan AK Parti’nin, ANAP, DYP, MHP, BBP ve toplumun diğer katmanlarından kopartılan yüzde 40’dan fazla oy ile bugün Türkiye genelinde yüzde 47-48 oy oranına ulaştığını belirtmiş ve “ARTIK DENİZ BİTTİ!” demiştim. Nitekim 24 Haziran seçimlerinde denizin bittiği anlaşıldı.
Şu bir gerçek ki AK PARTİ kendi içine gittikçe daha fazla kapanmakta. AK Partililer, toplumun diğer katmanlarına karşı giderek agresifleşmekte ve bunu yaparken de aynen şu mantıkla hareket etmekte; “Sizler bizim kanımızdan değilsiniz, bizimle genetiğiniz uyuşmuyor, bizim için çalışabilirsiniz, bize oy verebilirsiniz ama içimize giremezsiniz. Bahçemizde oturabilirsiniz ama odamıza ayak basamazsınız”.
Bu anlayış; “BİZİMLE BERABER AMA BİZDEN DEĞİL” ilkesiyle hareket eden FETÖ mensuplarının uyguladığı yöntemin birebir aynısı değil midir?
2019 yılının Mart ayında yapılacak Yerel Yönetimler Seçimi’nde durum hiç de iç açıcı değil. AK Parti teşkilatlarında görev yapan hemen her kademedeki şahıs, ülke fethetmiş komutan edasıyla ortalık yerde caka satıp, milleti muhatap kabul etmez iken halk bunlara oy verir mi?
Bence zor…
2002 ve sonrasında AK Parti’yi diğer partilerden ayıran en büyük özellik toplumun nerdeyse tüm katmanlarına karşı gösterdiği ilgi ve alâka idi. Evlerin kapıları tek tek çalınır, yüzlerine kapı kapansa bile bıkmadan usanmadan insanlarla ilişki kurulurdu.
Şimdilerde ise durum çok farklı. AK Parti’yi temsilen ortada dolaşan tek bir Allah’ın kulunu gören varsa helâl olsun. AK Parti’nin GENÇLİK KOLLARI, KADIN KOLLARI, İL ve İLÇE TEŞKİLATLARI’nda görev yapan hemen herkes birbirinin çukurunu kazmakla meşgul. Dedikodu almış başını gidiyor. İftiranın bini bin para.
Erdoğan olmasa bu parti seçimlerde %2 oy bile alamaz.
AK Parti’de maalesef herkes yan gelip yatıyor ve partinin hemen her kademedeki bireyi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a halkın gösterdiği itibar, sevgi ve teveccüh sayesinde hiç de hak etmedikleri “ikbal koltuklarında” oturuyor.
Sadece partililer değil, bürokratlarda yan gelip yatıyor.
Bazı kamu kurumları tamamen kilitlenmiş durumda.
TMSF, EPDK, BDDK, SPK, ÖİB, TOKİ, YÖK, ÖSYM gibi anayasal kurumlarda görev yapan ve etliye sütlüye bulaşmayıp asla risk almayan, vatandaşı sürüm sürüm süründüren bürokratlara ve devlet memurlarına ne diyeceğiz?
Şu an için AK Parti’nin mahalle, semt, ilçe veya il kademelerinde görev alabilmek veya bürokraside alelade bir makam koltuğuna oturabilmek için “ruhunu ve benliğini satmaya hazır” o kadar çok insan müsveddesi var ki!
Bu tür sülükleri bünyeden atmadığı takdirde 2019 seçimleri AK Parti açısından bir kâbusa dönüşebilir.
24 Haziran seçimlerinde Türk halkı çok kibar bir tutum sergileyerek ve Reis’i asla incitmeksizin Cumhurbaşkanlığı seçiminde seve seve oy verdi. Ancak aynı teveccühü AK Parti için göstermedi. AK Parti’nin milletvekili listeleri o kadar alelade hazırlanmıştı ki, Türkiye’nin hemen her köşesinden benzer şikâyetler yükseldi. Ben ve benim gibi düşünen birçok kişi açısından aslında konuşacak, eleştirecek çok şey vardı, ancak seçim sürecinde bu tür eleştirileri yapmaktan özellikle imtina ettik. Böyle davranmamızın esas nedeni ise Sayın Erdoğan’a zarar vermemekti.
Türkiye’nin milliyetçi-muhafazakâr seçmen kitlesi, bu seçimde AK Parti’yi cezalandırırken, 15 Temmuz 2016 Darbe Kalkışması sonrasında takındığı tutumdan dolayı Sayın Devlet Bahçeli’yi ödüllendirmekten de geri durmadı. Netice de MHP 49 milletvekili ile Meclis’te temsil yetkisini elde etti. AK Parti’ye gelince Meclis’te ilk defa 300 milletvekilinin altına düştü.
AK Parti’nin bu seçimde başarısız olmasının sorumluları acaba kimler?
Milletvekili aday listelerini ahbap çavuş ilişkisi içerisinde belirleyen genel başkan yardımcıları bu listenin başında geliyor. Dün TV kameraları önünde pişmiş kelle gibi sırıtan bir genel başkan yardımcısının seçim sonuçlarını “başarı” olarak tanımlamasına ise sadece “pes” diyorum.
AK Parti’de ciddi bir revizyona ihtiyaç var. Turgut Özal’ın ANAVATAN PARTİSİ 1983 yılında iktidara geldiğinde Türkiye’nin yıllar boyu biriken ne kadar sorunu varsa bunları birbiri peşi sıra çözümlemiş ve yaptığı uygulamalar ile halkın gönlünde taht kurmuştu. Ancak 1987 yılından sonra ANAP proje üretememeye başladı ve toplumda ufaktan ufaktan hoşnutsuzluklar baş gösterdi. Sonuç; ANAP iktidarı kaybetti ve koalisyon dönemleri başladı. ANAP’ın o yıllarda yapması gereken şey; vizyon sahibi liyakatlı insanları ve yeni “zihinleri” sisteme entegre etmesiydi.
AK Parti, 1987 yılında ANAVATAN PARTİSİ’nin yaşadığı yıpranmışlık ve proje üretememe sorunuyla karşı karşıya. Proje üretmekten kastım Marmaray, Avrasya Tüneli, Osmangazi Köprüsü, Yeni İstanbul Havalimanı, Hızlı Tren gibi her biri birbirinden kıymetli muhteşem yatırımları yapmak değil. AK Parti’ye muhalif olan insanların neredeyse tamamı bu tür devasa projelere bizlerin baktığı gibi bakmıyor ve “Devletin işi ne? Devlet bu tür yatırımları tabi ki yapacak, kaldı ki bu yatırımlar bizim verdiğimiz vergiler ile yapılıyor” şeklinde bir savunma yapıyor. Bu şekilde bakmak yanlış mı? Bakış açıları bence doğru.
Hükümet tarafından hayata geçirilen veya yapımı devam edenler projeler seçimin kazanılması için “yeterli bir gerekçe” olsaydı, AK Parti’nin seçimde %42 değil %100 alması gerekirdi. Demek ki bu türden icraatlar seçimin alınması için tek başına yeterli değil.
Bence asıl yapılması gereken şey; toplumun tüm katmanlarını sahiplenmekten ve kucaklamaktan geçiyor.
Şimdi soruyorum; AK Parti 16 yıllık iktidarı sürecinde ALEVİ vatandaşlarımız için ne yaptı? Cevap: HİÇBİRŞEY.
Cemevlerine resmi bir hüviyet kazandırdı mı? Cevap: HAYIR.
Cemevi yapımı için yer tahsisi yapıldı mı? Cevap: HAYIR.
Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Camii sayısı 90 bin, imam ve müezzin sayısı 100 bin iken, Diyanet’in maaş ödediği tek bir Alevi dedesi var mı? YOK.
Peki! Alevi vatandaşlarımıza karşı bu türden bir ayrımcılık ve haksızlık söz konusu iken onlardan nasıl oy beklersiniz?
Benim yeni dönemde Sayın Cumhurbaşkanı’ndan en büyük beklentim, Başkan yardımcılıklarından en az birinin ALEVİ kökenli değerli bir insana verilmesi.
Merak edenler olabilir ben Alevi değil, Sünni bir Türkmenim.
Ertuğrul Günay’ın AK Parti kabinesinde Kültür Bakanı olarak görev yaptığı yılları hatırlayın. 2007-2013 yılları arasında AK Parti’de siyaset yapan Sayın Günay aslen CHP kökenliydi. Ancak muhteşem bir bakanlık performansı sergiledi ve son derece önemli projelere imza attı. Dikkat edin AK Parti’deki bozulma zaten Ertuğrul Günay’ın partiden uzaklaştırıldığı 2013 sonrasında başladı. Bu tarihten sonra göreve gelen Kültür Bakanlarından hiç birisi en azından entelektüel açıdan onun koltuğunu asla dolduramadı. AK Parti açısından Ertuğrul Günay’ın varlığı bir zenginlikti.
Bu örneği şunun için verdim. AK Parti içinde yer alan ve bence 24 Haziran seçimlerinde yaşanan yenilginin esas müsebbibi olan kişiler tasfiye edilip, onların yerine sağ görüşlü veya sol görüşlü veya milliyetçi veya muhafazakâr hangi görüşe mensup olursa olsun farklı bakış açısına sahip yeni vizyoner isimler yerleştirilmediği takdirde 2019 Mart seçimlerinde büyük bir hezimet yaşanacaktır.
Seçim öncesinde YÖK tarafından Meclis gündemine getirilen ve İstanbul Üniversitesi, Gazi Üniversitesi, Erciyes Üniversitesi ve İnönü Üniversitesi gibi bazı devlet üniversitelerinin bölünmesine yönelik kanun teklifine ne demeli?
AK Parti, İstanbul Üniversitesi’ni kazanmak için gecesini gündüzüne katan öğrencilerin yeni kurulacak üniversitelerden mezun olmasını, hepsi aynı sorunla karşı karşıya kalan 1 milyon öğrenciye izah edilebildi mi? Üstelik bu öğrencilerin tamamı hayatında ilk defa oy kullanacak kişilerden oluşuyordu. Bölünen üniversitelere dikkat edin, neredeyse tamamı milliyetçi muhafazakâr düşünceye sahip öğrencileri barındırıyordu. Mesela neden ODTÜ bölünmedi ya da neden İTÜ bölünmedi ya da neden BOĞAZİÇİ üniversitesi bölünmedi? Seçim arefesinde sol fraksiyondaki öğrencilere dokunmamak gerekiyordu da ondan.
YÖK’ün yöneticilerini tebrik etmek gerekiyor. Bir taşla 15 kuş birden vurdular. Hem kafalarına göre üniversiteleri böldüler, hem yeni rektör atamalarıyla konumlarını güçlendirdiler, hem Erdoğan’ın altını oydular, hem de Erdoğan’ın seçimi kaybetmesi durumunda yeni gelecek kişiye “bizim küstürdüğümüz öğrenciler sayesinde seçimi kazandınız” mesajı verdiler.
Milletçe dikkatli olmamız gerekmiyor mu?
İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirler başta olmak üzere diğer tüm vilayetlerde kapı kapı dolaşıp tanıtım yapan herhangi bir milletvekili adayını göreniniz oldu mu? Zihninizi fazla zorlamayın çünkü hiç kimse çalışmadı. Sayın Cumhurbaşkanı, Başbakan Binali Yıldırım, Süleyman Soylu ve diğer birkaç vekil dışında ortada hiç kimse yoktu.
Şu bir gerçek ki Sayın Erdoğan’ın eteğine yapışarak Meclis’e girmeye hak kazanan milletvekilleri, Sayın Erdoğan olmasa tek bir oy bile alamazlar. Çünkü hiçbirisinin kamuoyu nezdinde en ufak bir karşılığı ve itibarı yok.
Seçim öncesinde milletvekili aday adaylarını değerlendirip ön elemeye tabi tutan kişiler, listelere son şeklini Erdoğan’ın vereceğini söyleyip durdular. Ancak ben listelerin Sayın Cumhurbaşkanı tarafından hazırlandığına asla inanmıyorum. Eğer öyleyse bu yenilginin sorumlusu zaten Sayın Cumhurbaşkanıdır.
İşin doğrusu bu liste tamamen AK Parti içindeki malum çeteler tarafından hazırlanıp Sayın Cumhurbaşkanının önüne konulmuştur.
Gençlerle ilgili bir örnekleme yapmakta da fayda var. AK Parti maalesef gençlerin gönlünü kazanamıyor. Gezi olaylarıyla beraber köpürmeye başlayan “Erdoğan düşmanlığı” hız kesmeden devam ediyor. Muhalif olmak ve birilerini eleştirmek insanlara nedense daha cazip gelebiliyor.
Peki! AK Parti gençleri kazanmak için ne yaptı? Şimdi yine bazıları; “Efendim, devletin öğrencilere verilen burs miktarlarını arttırması, üniversitelerdeki harç bedelini kaldırması, ilkokullarda kitapları ücretsiz dağıtması, yeni okullar ve yurt binaları açması zaten asli görevidir. Devlet bu işleri yapmak zorundadır. Bunları başımıza kalkmaya ne gerek var?” diyebilir ki diyorlar da zaten.
Miting meydanlarında 70’li 80’li yılları anlatarak gençleri kazanamayız. Yapılan mega projeleri gençlere bizzat göstermek suretiyle, Yeni ve Güçlü Türkiye kavramını onların zihnine mıh gibi çakmak gerekmiyor mu? Doğu’dan Batı’ya Kuzey’den Güney’e binlerce onbinlerce öğrenciyi gruplar halinde hızlı trenlere bindirip Deriner Barajını gezdirmek, Marmaray, Avrasya Tüneli ve Yavuz Sultan Selim Köprüsünden geçirmek, Yeni Havalimanı’nı göstermek ve Çanakkale’ye götürüp hissiyatlarını kuvvetlendirmek çok mu zor?
Bence değil ama gel de bunu anlat.
Mart 2019 seçimleri için çalışmaya bugünden başlamak gerekiyor.
Yoksa!
Kendi düşen ağlamaz…
Dr. Mehmet Hakan SAĞLAM
Merhaba,
Sayın abim yine bam tellerine dokunan bir yazı içimizde hep olupta Reise zararı dokunmasın diye susup susup içimize attığımız konular.
Ben yine yeniden söylüyorum, feto ile mücadele ederken, sus pus olan ve hatta Arınç gibi Pensilvanyadaki Terörist başından yana tavır koyan, insanları artık parti içinde görmek istemiyorum. Arınç’ın oğlunun Vekil.olmasını içime sindiremiyorum. Biz canımızla mücadeleye çıkarken bana cübbelerimi giydirmeyin diyen adamın oğlunun Vekil olması büyük yıkımdır. Samimiyeti sorgulatır, insanlar bu samimiyeti göremeyince içindeki güven şevk kırılır.
Bu tipler partiden uzaklaştırılmadıkça iyiye gitmeyecek.
Saygılarımla,
Sencer