(Article 256 – 09.07.2019)
Bundan birkaç yıl öncesine kadar çoğu kimsenin ismini dahi işitmediği Çinli bir şirket bugünlerde büyük devletleri karşı karşıya getirmeye başladı. Amerika Birleşik Devletleri’nin çeşitli gerekçeler ileri sürerek kendince “kara listeye” aldığı bu şirket; Çin’in dev teknoloji firması olan HUAWEI’den başkası değil.
Aslında bu markayı diğer elektronik alternatiflerine göre daha az duymamıza rağmen çelişkili bir şekilde Huawei isminin geçmişi epey gerilere uzanmakta. 1987 yılında Çinli bir mühendis olan Ren Zhengfei tarafından kurulan Huawei markası, bugün Samsung ve Apple gibi rakipleriyle boy ölçüşür duruma gelmiş.
Huawei’nin anavatanından 12000 kilometre uzakta ABD’de yarattığı panik havası hiç de küçümsenecek gibi değil. Öncelikle Huawei şirketinin sahip olduğu 5G teknolojisi hakkında biraz bilgi vermekte fayda var.
“Beşinci nesil” kablosuz iletişim teknolojisi olarak tanımlanan 5G teknolojisi, sağlık sektöründen lojistiğe, otomotiv endüstrisinden çevre ve enerji sektörlerine kadar yüzlerce alanda köklü değişimlere neden olacak. Buradaki en önemli faktörün “hız” unsuru olduğunu belirtmekte fayda var. Örneğin hâlihazırda kullanmaya devam ettiğimiz 3G, saniyede 28 Megabit hız sunuyor. Bu hız 4G teknolojisinde 100 Megabit seviyesine ulaşmasına karşın, 4G’nin hızı 5G’nin yanına bile yaklaşamamakta. Zira 5G teknolojisinde 1000 Megabit’in üzerindeki hızlara rahatlıkla erişiliyor.
5G teknolojisi sayesinde sensörlerle donatılmış “akıllı evler” sahipleri tarafından gerçek zamanlı izlenebilirken, yangın, su baskını, hırsızlık gibi durumlarda ilgili kurumlara anlık şekilde “acil durum” uyarısı iletilebilecek. Ev ve işyerlerindeki elektrik, su ve doğalgaz sayaçları saniyeler içerisinde okunabilecek, tüketiciler kullanım miktar ve fiyatlarını anlık görebilecek ve tüketim açısından fiyatın daha ucuz olduğu saatleri tercih edebilecek.
5G teknolojisinin Türkiye ve diğer ülkeler açısından en önemli tercih nedeni ise hızdan öte neredeyse tamamen ortadan kalkan “baz istasyon” maliyetleri. 5G’nin dağıtımı ise yapılan testlerin gösterdiği üzere “Wifi” sinyalleri üzerinden gerçekleştiriliyor. Bu şekilde 5G teknolojisi sayesinde dünyanın her yerinden iletişim sağlanması hedefleniyor. Ayrıca 5G teknolojisinin eski uygulamalara göre çok daha az enerji tüketmesi ise hem ülkeler hem de teknoloji kullanıcısı şirketler açısından tercih edilebilir bir durum yaratmakta.
5G teknolojisinin birçok endüstri dalında köklü değişimlere neden olacağı ise tartışılmaz bir gerçek. 5G teknolojisi sayesinde araçlar arasında veri paylaşımına imkân sağlanarak trafik akışı ve otopark konularında veri gecikmesinden kaynaklanan birçok sorun ortadan kaldırılacak. Yapay zekâya dayalı insansız hava, kara, deniz ve demiryolu araçlarında “hız” düşüklüğünden kaynaklanan veri aktarım gecikmeleri ortadan kalkacak.
Sağlık alanında köklü dönüşümlere yol açması beklenen 5G teknolojisi sayesinde robotik cerrahi de çığır açılacak ve doktorsuz ameliyatlar uzaktan müdahale yoluyla rahatlıkla yapılabilecek. Uzaktan eğitim sahasında yaşanan hız ve görüntü kayıpları ortadan kalkacak.
4G teknolojisinde 6,5 dakika, 3G teknolojisinde ise 1 saatten fazla süren 8 gigabayt büyüklüğündeki yüksek çözünürlüklü video indirme süresi, bu teknoloji sayesinde sadece ve sadece 6 saniyeye düşecek.
HUAWEI firmasının bu kadar bariz üstünlüklerle dünya piyasalarına önemli bir aktör olarak giriş yapması, ABD Ticaret Bakanlığı’nı ve ABD’li teknoloji şirketlerini ciddi anlamda rahatsız etmeye yetti. 5G teknolojisinde baz istasyonuna ihtiyaç duyulmaması, sadece bu konuda faaliyet gösteren binlerce üretici ve tedarikçi firmanın hisse senedi fiyatlarında ciddi düşüşler yaşanmasına yetti de arttı bile.
Apple’dan IBM’e, Intel’den Dell’e, Ericsson’dan Nokia’ya, Cisco’dan HP’ye kadar birçok sanayi devi, bugün HUAWEI firmasının yaşatacağı kayıpları kara kara düşünmekte ve ABD hükümetinin Çinli teknoloji devi Huawei ve bağlı ortaklıklarına karşı uygulamaya koymayı planladığı yaptırımlara bel bağlamış durumda. ABD’nin HUAWEI şirketini, ulusal güvenliğine aykırı faaliyetlerde bulunan şirketler listesine almasının esas sebebi; ulusal güvenlik riskinden çok, iletişim ve elektronik endüstrisinde uluslararası rekabet şansını kaybedecek olması.
Çin’in Silikon Vadisi olarak bilinen Shenzhen kentinde 1987’de 21 bin yuan sermaye ile eski bir subay olan Ren Zhengfei tarafından kurulan Huawei şirketi, dünyanın en büyük telekomünikasyon ürünleri ve hizmeti sağlayıcısı olmasının yanı sıra, en büyük ikinci akıllı telefon üreticisi konumunda. Çin’in akıllı telefon pazarının %50’si ise tek başına bu şirkete ait.
Akıllı telefon satışlarında ABD’li Apple’ın pazar payını giderek küçülten Huawei, dünyada telekomünikasyon sektörünü çok daha üst düzeye taşıyacak 5G teknolojisinde de küresel yarışın en ön sırasında yer alıyor.
Japonya, Avustralya ve Yeni Zelanda, dünyanın en büyük telekomünikasyon ekipmanı üreticisi olan Huawei’in 5G ağları ile ilgili ihalelere girmesini yasaklarken, halihazırda 3G ve 4G ağlarında Huawei ile çalışmakta olan Avrupa ülkelerinden de değişik sesler geliyor.
Bu yılın ilk çeyreğinde 59,1 milyon adet akıllı telefon satarak merkezi ABD’de bulunan Apple’a 17 milyondan fazla fark atan Huawei, küresel akıllı telefon satışlarındaki pazar payını geçen yılın ilk çeyreğine göre % 50 artırarak % 17’ye çıkardı. Söz konusu dönemde Apple’ın telefon satışları % 20 düşüşle 42 milyon adet gerçekleşirken, pazar payı da % 14’ten % 12’ye geriledi.
2008’de 12 milyar dolar olan Huawei’in satışları, 2018 yılında bir önceki yıla göre % 20 artarak 107 milyar dolara yükselirken, yıllık gelirinin 100 milyar doların üzerine çıkması bu şirketi ABD’li teknoloji şirketleri Google ve Microsoft ile aynı lige taşımış durumda.
Huawei firmasının teknolojik üstünlüğünden her ne kadar ABD rahatsızlık duysa da, dünya genelinde bu konuda herhangi bir tutarlılık söz konusu değil. Bir tarafta 5G teknolojisine daha rahat, daha çabuk ve daha ucuza erişmek istediği için Çin’in yanında yer alacak olan ülkeler yer alırken, diğer tarafta ise hâlihazırda Çin yapımı ekipmanlar olmadan 5G ağını kuramayacak olan ABD ve müttefikleri yer alıyor. AB, her ne kadar Çinli firmaları 5G’ye dahil etmeyeceğine işaret etse de son 6 yıl içerisinde toplam piyasa değerleri yarı yarıya azalmış olan Avrupalı telekomünikasyon şirketleri, 5G’ye daha düşük maliyetle ve daha seri şekilde geçmeye ihtiyaç duymakta. Nitekim Avrupa’daki ilk çatlak İngiltere’de yaşandı ve İngiliz şirketleri baz istasyon kurma gereksinimini ortadan kaldırdığı için Huawei ile görüşmelere başladı.
Huawei ürünleri konusunda ABD’nin Türkiye’ye baskı uygulaması ihtimali ise son derece düşük bir ihtimal. S-400 füzelerinin Rusya’dan alımını engellemek için cansiperane mücadele veren ABD’nin bu konuda sert kayaya çarpması, Huawei konusunda Türkiye’ye yapılacak baskıları daha şimdiden ortadan kaldırmış durumda.
Türkiye son 10 yıldan beri Çin ile olan ilişkilerini istikrarlı bir şekilde arttırmakta ve olası bir gerginliğin yaşanmasına izin vermemekte. Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Japonya’da düzenlenen G-20 zirvesinin hemen sonrasında Çin’e yaptığı ziyaret ve bu ziyaretin sonuçları, iki ülke arasındaki ilişkilerin ne kadar pozitif bir noktada bulunduğunun en açık göstergesi.
Türkiye, Çin ve Rusya’nın ortaya koyduğu siyasi, politik ve ekonomik kararlılık, sadece bu üç ülkenin değil bölge coğrafyasındaki diğer birçok ülkenin makûs kaderini de etkileyecek mahiyette. Tarihi İpek Yolu’nu tekrardan canlandırmayı öngören “Tek Kuşak Tek Yol” projesi, yapılan demiryolları ile meyvelerini daha şimdiden vermiş durumda. Çin’de üretilen malların, demiryolu ile 10 gün içerisinde İstanbul’a ve buradan da Avrupa içlerine ulaşacak olması bugünlerde birçok sektörü korku ve endişeye sevk etmiş durumda.
Deniz taşımacılığının yerini daha ucuz ve daha risksiz olan demiryolu taşımacılığına bırakmasının yaratacağı sonuçları bir hayal etsenize; ıskartaya çıkacak konteyner gemileri, kapanacak liman işletmeleri ve fabrikalar, diplere vuracak sigorta primleri, düşecek finansman maliyetleri, gerileyecek banka kârları ve en önemlisi Uzakdoğu’dan daha ucuza ve hızlı şekilde mal tedarik edildiği için Avrupa’da birbiri peşi şıra kapanacak fabrikalar ve bu fabrikaların işsiz kalacak milyonlarca çalışanı.
Huawei, 2002’den beri Türkiye’de aktif olarak faaliyet gösteren bir şirket. Bu şirket, GSM operatörlerine ve Türk Telekom’a sadece telekomünikasyon altyapısı sağlamıyor, aynı zamanda kurduğu Ar-Ge laboratuvarları ve bazı üniversitelerle yaptığı işbirlikleri ile Türkiye’nin teknolojik kapasitesini geliştirmeye de katkı sağlıyor. ABD’nin ‘ulusal güvenlik tehdidi’ olarak lanse ettiği Huawei, Türkiye açısından önemli bir teknolojik ortak.
Anadolu’da “Su akar yolunu bulur” şeklinde bir atasözü vardır. Çin-Türkiye ilişkilerinin uzun vadeli performansı göz önüne alındığında, “Huawei artık bir Çin firması değil, Türk firmasıdır” denilse hiç de yanlış olmaz.
Ancak hemen her işte olduğu gibi bu konuda da ABD menfaatlerini korumayı kendilerine ilke edinen bazı satılmış kalemleri de göz ardı etmemek gerekiyor. Türkiye’nin lehine olan hemen her şeye karşı çıkmayı kendilerine ilke edinen bu güruhun, akıl almaz iddia ve iftiralarına şimdiden hazırlıklı olmak gerekiyor.
Adnan Menderes’in İstanbul’da Vatan Caddesi’ni açtırırken yaşadığı sıkıntıları, Boğaziçi Köprüsü’nün yapımı esnasındaki direnci, dünyanın en büyük ve en modern havalimanı ünvanına sahip olan ve Türkiye’nin medarı iftiharı niteliğindeki yeni İstanbul Havalimanı’nın yapımına karşı çıkan zihniyeti, 21’nci yüzyılda Türkiye’de nükleer santral yapımını engellemek için akıl almaz eylemler yapan sefiller tayfasını unutmak ne mümkün!
Direnç ne kadar fazla olursa olsun, saldırı ve yıldırmalar ne kadar yoğun olursa olsun bu yoldan artık dönüş yok. Ya son teknolojiye sahip olup yönetenler ve üretenler grubundan olacağız, ya da dünyanın gerisinde kalacağız.
Türkiye olarak her zaman yaptığımızı yapacağız ve “ileri” diyeceğiz.
Her şeyin hayırlısı…
Dr. Mehmet Hakan SAĞLAM
Yine çok güzel hazırlanmış bir yazı. Bilgiler harika .. Teşekkürler