(Article 192 – 30/11/2017)
Bundan yaklaşık 4 sene önce 2013 yılının Mayıs ayı sonlarında Gezi Olayları ve hemen sonrasında 17/25 Aralık 2013 tarihlerinde FETÖ MENŞELİ Yargı ve Emniyet Darbesi yaşanmıştı.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde daha önce hiç yaşanmamış olaylar birbiri peşi sıra patlak vermiş, bu memleketin ne kadar vatan haini varsa el birliği etmişçesine sarmaş dolaş olmuşlardı.
Taksim’de ve Türkiye’nin büyük şehirlerinde tencere ve tava eylemleri yapılıyor, araçlar yakılıyor, meydanlar işgal ediliyor, toplumun elit geçinen solcuları, aydın sanatçıları, okumuş süzme krema tayfası hainlikte birbiri ile yarışıyordu.
17/25 Aralık Yargı ve Emniyet Darbesi’nin temelinde ise REZA ZARRAB, Zafer Çağlayan, Muammer Güler, Erdoğan Bayraktar ve Egemen Bağış başta olmak üzere Halkbank Genel Müdürü yer alıyordu.
Kısa süre içerisinde her iki olayında aslında hükümeti devirmeye yönelik birer kumpas olduğu ve Alman gizli servisi BND, Amerikan NSA, CIA ve FBI mutfağında hazırlanıp FETÖ tarafından servis edilen olaylar silsilesi olduğu ortaya çıktı.
Türkiye’de dev projelerin birbiri peşi sıra temellerinin atılmaya başlandığı o yılları lütfen hatrlayın. Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Osman Gazi Körfez Geçiş Köprüsü, Marmaray, Avrasya Tüneli, 3. İstanbul Havalimanı, Çin ile Türkiye arasında inşa edilen yeni Demir İpek Yolu Projesi, Mavi Akım, Beyaz Akım, Türk Akımı, NABUCCO, TANAP, Irak, Katar, İran, Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan, Rusya ve daha birçok ülkede çıkartılan petrol ve doğalgazın Türkiye üzerinden dünya pazarlarına ulaştırılmasını temin için inşa edilen BORU HATLARI projeleri bunlardan sadece bazıları.
Türkiye’nin kayıp yılları olarak isimlendirilecek 1993-2002 yılları arası dönem; ekonomik, siyasi ve politik krizler, faili meçhul cinayetler, terör eylemleri, yüksek faizler, hayatın olağan akışı gibi kabul edilen devalüasyonlar, dış ve iç borç krizleri ve yolsuzluklar gibi hatırlanması bile istenilmeyen olayların yaşandığı yıllardır.
Erdoğan liderliğindeki AK Parti, 2002 yılından beri bu ülkeyi kesintisiz şekilde istikrar içinde yönetiyor. AK Parti döneminde yapılanları gerek Osmanlı gerekse Türkiye Cumhuriyeti döneminde yapılanlarla mukayese edebilmek bile mümkün değil.
Türkiye’de artık; 65 yaş üzeri tüm vatandaşlar toplu taşıma araçlarından ücretsiz yararlanabiliyor, kadınlar doğum borçlanması yaparak erken emeklilik hakkı kazanabiliyor, annelere çocuklarından dolayı eğitim parası veriliyor, okula giden çocuklara ücretsiz kitap dağıtılıyor, kişisel borçlarından dolayı emeklilerin maaşlarına haciz konulamıyor.
Öğrenciler okuduğu sürece “öğrenci kartı” imkânından faydalanabiliyor. koğuş tipi yurtlarda kalan çocuklarımız şimdi otel konforundaki bir veya iki kişilik odalarda kalabiliyor.
İnsanlar acil bir rahatsızlık durumunda devlet ve özel sektör ayrımı olmaksızın istediği hastaneye ücretsiz gidebiliyor, yeni doğan çocukların sağlık gideri 18 yaşına kadar devlet tarafından karşılanabiliyor.
İnsanlar çocuklarına istediği ismi koyabiliyor, Kürtçeyi rahatlıkla konuşabiliyor, kızlarımız üniversitelere, okullara ve tüm kamu kurumlarına başörtülü olarak girebiliyor, çalışabiliyor.
Engelli çocuğu olan annelere erken emeklilik imkânı sağlanıp, engellilere maaş bağlanabiliyor. Hastalarımız ilaçlarını istediği eczaneden ücretsiz alabiliyor, emekli maaşları istenildiği takdirde evde ödenebiliyor, yaşlı ve bakıma muhtaç kişilere evde temizlik, sağlık ve bakım hizmeti verilebiliyor.
Sadece bu kadar mı?
Türkiye artık kendi uçağını, kendi helikopterini, kendi insansız hava aracını, kendi hızlı trenini, kendi tankını, kendi otobüs ve otomobilini rahatlıkla üretebiliyor, uzaya uydu gönderebiliyor, topunu tüfeğini yapabiliyor.
Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferinden getirdiği 232 tonluk altın ganimet rakamına bir daha asla ulaşamayan Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti hazinesi, 497 yıl sonra ilk defa 2013 yılında 580 tonluk altın stoku rakamına ulaşabiliyor.
Faiz oranları 1854 yılından sonra ilk defa %4 gibi tek rakamlı hanelere düşebiliyor.
İşte tüm bunları başardığı için, Mavi Marmara olayında dimdik durduğu için, Mısır’daki darbeye “darbe”, Suriye’de yaşananlara “katliam” dediği için, TL’den altı sıfırı bir kalemde attığı için, hayal dahi edilemeyen “Sağlık Reformu”nu gerçekleştirdiği için, yıllardır bitirilemeyen Karadeniz Sahil Yolu’nu ve Bolu Tüneli’ni bitirdiği için, “Kıyamete kadar” ödenemeyeceği zannedilen IMF borçlarını sıfırladığı için, “IMF’den borç alınmazsa ülke batar” nutku atan TÜSİAD mensuplarına haddini bildirdiği için, İsrail’e “One Minute” dediği için, köprüler, havalimanları, otobanlar inşa ettiği için, yeni metrolar inşa ederek İstanbul’uun iki yakasını yeraltından ve yer üstünden birbirine bağladığı için, hızlı treni yaptığı için, Kudüs’e Mekke ve Medine’ye sahip çıktığı için, İslâm’ın ve Müslümanlığın son kalesi olduğu için, tüm terör örgütleriyle mücadele ettiği için, Erdoğan’ın bu devletin başından uzaklaştırılması gerekiyor!
Hatta bu da yetmez!
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’ın Sultan Abdülaziz gibi bileklerinin kesilmesi, olmazsa 2. Abdülhamit gibi tahttan indirilmesi, o da olma olmazsa Adnan Menderes gibi idam edilmesi, bu da tutmazsa Turgut Özal gibi zehirlenerek öldürülmesi gerekiyor!
Erdoğan bir şekilde hâl edilecek edilmesine ama ilk taşı kim atacak?
Onu da söyleyeyim.
Bundan tam 3 yıl önce “CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN HEDEF ALINIRKEN YENİ TRUVA ATI KİM?” başlıklı bir yazı kaleme alıp yayınlamıştım. İsteyenler bu yazıyı aşağıdaki linkten okuyabilir;
Bu yazının son kısmında aynen şu ifadeleri kullanmıştım;
“17/25 Aralık 2013 Yargı Darbesinin hedefi ise ne Zafer Çağlayan’dır ne Muammer Güler ne de diğerleri. Oradaki tek hedefte Başbakan Erdoğan’ın bizzat kendisiydi.
Peki bundan sonra ne olacak? İşte asıl cevaplanması gereken soru bu. 17/25 Aralık 2013 kumpasının bu aşamada bittiğini zannedenler büyük bir yanılgı içerisindedir. 40 yıllık birikim bir anda yerle yeksan olurken, Fethullah Gülen yapılanmasının dini bir cemaatten çok “bir terör örgütü”, “yabancı bir ülkenin ajanı” gibi hareket ettiği ortada iken asla rehavete kapılmamak gerekiyor. Lütfen Irak’a bakın. Irak’ta Muhammed Kesnizani denilen adam, Fethullah Gülen’in birebir kopyasıdır. Şimdilerde Kanada’da sürgün hayatı yaşayan Pakistan’ın Muhammed Tahir el-Kadiri’si de aynıdır.
Bu adamlar yılmazlar, usanmazlar, asla pes etmezler, geri adım atmazlar. Fethullah Gülen denilen meczup ve onun sapkın müritleri, 40 yıllık hülyalarının sona ermemesi için dalga dalga saldıracak, yeni kumpaslar peşinde koşacaklardır. Yargı ve emniyet içinde bu kadar güzel yuvalanan bu yapının Türkiye’nin stratejik kurumlarında etkin olmadığını kim iddia edebilir? Bunlar üniversitelerde de etkin, bunlar bakanlıklarda da etkin, üzülerek ifade ediyorum bunlar ordu içinde de çok etkin.
Bu dakikadan sonra devleti idare edenlerin tek bir şeye odaklanması gerekiyor. 17/25 Aralık kumpasında REZA ZARRAB ve dört bakanla ilgili olarak kurulan tezgâhın temel gerekçesi “kara para aklama” ve daha da kötüsü “İran ambargosunun delinmesi” üzerine kurulmuştu. Buradaki temel gaye Erdoğan’ın uluslararası mahkemelerde ve hatta Amerikan mahkemelerinde yargılanmasını sağlamaktır. Peki böyle bir durumda kimler kullanılacak? Şahsen ben en başta Reza Zarrab’a ve Hükümet’in dört bakanına olta atardım. Bu kişilerin Erdoğan aleyhine tanıklık yaptığını düşünsenize. Onun için bu dakikadan sonra Reza Zarrab başta olmak üzere AK Partili dört bakanın ve 17/25 Aralık kumpasında hedef alınan Halkbank yetkililerinin asla ve kat’a yurtdışına çıkartılmaması gerekiyor. Bunların ayağına birer pranga bağlayıp, onların ucunu da sağlam bir ağaca sabitlemekten başka çaremiz yok. Aksi taktirde çok sıkıntı yaşayabiliriz.”
Şimdi soruyorum; Tüm bu uyarılara rağmen REZA ZARRAB’ın yurtdışına çıkmasına izin veren gerizekâlılar kimlerdir acaba?
Erdoğan’a ilk taşı; bizzat kendi etrafında yuvalanan ÇAPSIZ, KAPASİTESİZ, ÖNGÖRÜDEN YOKSUN, GELECEĞİ OKUYAMAYAN DANIŞMANLAR, BÜROKRATLAR, ERDOĞAN’IN ARKASINA SIĞINAN BAKANLAR, MİLLETVEKİLLERİ, AK PARTİ TEŞKİLATLARI, YALAKALAR ve KANI BOZUKLAR atacak.
Daha fazla söz söylemeye gerek var mı?
Allah yardımcımız olsun…
Dr. Mehmet Hakan SAĞLAM
Asıl bundan sonra can alıcıhamle yapma sırası Erdoğan’a geldi artık mite mi yaptıtırır veya kendisi özel birim kurarak başlar o da Reis’in bileceği iş