(Article 123-30.12.2016)
Biraz gerilere, Kurtuluş Savaşı yıllarına gidelim.
Anadolu’da Kurtuluş mücadelesi verilirken “Hint Müslümanları” yani şimdiki “Pakistanlılar” bileziklerini, kolyelerini, küpelerini ve hatta altın dişlerini söküp Mustafa Kemal’e göndermişlerdi. Ne için? Kurtuluş mücadelesi verilsin diye.
Ancak maalesef bu para harcanması gereken yere harcanmadığı gibi, başkaca yerlere sarf edildi. İş Bankası, Pakistanlıların gönderdiği bir para ile kuruldu ve Mustafa Kemal, kendi adına kayıtlı hisseleri her nedense CHP’ye miras bırakıp bu dünyadan göçüp gitti.
Bu ülkenin Müslüman Türk toprağı olarak kalması için, Pakistanlılar tarafından toplanan 1,5 milyon sterlin paranın öyküsünü bir görgü tanıdığından dinleyelim;
“Lahor Meydanı’nda ciddi bir toplantı olmuştu, sayılamayacak kadar büyük bir kalabalık vardı. Trablusgarp işgal edilmiş, Filistin kopmuştu. Balkanlar elden gitmişti. Çanakkale geçilmiş, hatta İstanbul’a düşman kuvvetleri girmişti. Lahor halkı sırtlarındaki elbiselere, evlerindeki bakırlara kadar çıkarıp verdiler. “Osmanlı’nın, Mehmetçiğin imdadına yetişelim” diyorlardı. Bir konuşma kürsüsü hazırlanmıştı. O sırada bakışlar bir tarafa yoğunlaştı. Büyük bir zat, bir şair, bir âlim geliyordu. O gelen zat Pakistan’ın hatta bütün doğunun en büyük şairi Doktor Muhammed İkbal idi. Muhammed İkbal kürsüye çıkarak gördüğü bir rüyayı kalabalığa anlattı. Ardından da aynen şu ifadeleri kullandı: “Ey cemaat, şu dakikada ben Hazreti Peygamberi karşımda görüyorum, isterseniz siz de öyle kabul edin. Bana diyor ki, “Doktor İkbal, bana ne getirdin?” Ben de diyorum ki, “Sultanım, sultanlar gedalardan ne hediye bekler. Asırlar var ki sana verecek hediyemiz olmadı. Efendim, bir şey getirdim size, cennette bile eşi benzeri olmayan bir şişe kan. Bu senin ümmetinin namusudur, şerefidir, vicdanıdır. Bu, Trablusgarp’ta, Çanakkale’de şehit olan Mehmetçiğin kanıdır.”
Muhammed İkbal, bu ifadelerin ardından kürsüye yığılıp kalıyor ve bir Pakistanlı kadın çocuğunu havaya kaldırarak; “Yok mu çocuğumu satın alacak? Parasını Anadolu’ya göndereceğim” diyor.
Çocuğundan başka paraya dönüştürebilecek hiçbir şeyi olmayan Pakistanlı Müslüman ananın fedakârlığına bakar mısınız?
Şimdi Pakistanlı kardeşlerimizce gönderilen bu paraların akibetini Atatürk’ün bakanlarından Dr. Rıza Nur’un hatıralarının 903. sayfasından aynen aktarıyorum;
“Para yok, orduyu besleyemiyoruz. Ne yapacağız… Politika orduya da girmiş, O da iki parti. Bir taraftan da askerin hakkı var. Boş duruyor. Askerler, ‘İşsizlik orduları iğlal ettirir’ derler. Doğru, görüyorum. Sonra aç ve elbisesiz. Düşündük, ‘Mustafa Kemal’den Hintlilerin gönderdiği parayı alalım’ dedik. İstedik vermedi! Zorladık, olmadı. Maliye Vekili Hasan Fehmi doğrusu bu işe çalıştı. Ve bundandır ki Mustafa Kemal’e turfa olmuştu. Bu iş ikinci grubun ağzına düştü. Meclise koymaya teşebbüs ettiler. Mustafa Kemal heyet-i vekile de ‘Bu para benimdir, Hintliler bana gönderdiler’ dedi. Evet Hintliler onun namına göndermişlerdir. Fakat Türk Milleti’nin bu buhranlı anında en mühim olduğuna hükmedilen mahalle sarf ediniz demişler öyle göndermişlerdi… Bu paradan başka O’na Java’dan, yine Hint’ten, Amerika Müslümanları’ndan, İstanbul’dan ve emsali yerlerden daha böyle birçok paralar gelmişti. Hepsi bir milyon altına yakındı.”
Bilmeyenler için söyleyeyim, bir milyon altın yaklaşık 6 bin 700 kilo altın yapıyor. Bugünkü parayla yaklaşık 281 milyon dolar.
Bu paranın önemli bir kısmı ile İş Bankası kuruldu, geri kalanı da CHP’ye aktarıldı. Bu para benceTürk milletinin parasıdır ve millete iadesi gerekir. İşte bu nedenle CHP adına kayıtlı tüm gayrimenkuller ve İş Bankası hisse senetleri Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi adına tescil edilmelidir.
Şimdi size ikinci bir olaydan bahsedeyim. 27 Mayıs 1960 darbesi gerçekleşir. Adnan Menderes ve DP milletvekillerinin tamamı tutuklanır. Eskişehir Örfi İdare Komutanı Tuğgeneral Bedii Kireçtepe, 27 Mayıs 1960 müdahalesi sonrasında Eskişehir’de halka bir bildiri dağıtır. Bildirinin bir örneği yandadır;
Şimdi bu yalancı, ahlâksız ve sefil asker bozuntusu hayatta olsa da ona bir kaç soru sorabilsek. Birincisi o tarihte 12 tane uçağımız var mıydı? İkincisi 12 uçak dolusu altını kim kaybetmiş de kim bulmuştu?
O yıllarda Devlet hazinesinde bir miktar altın vardı, doğru. Fakat bu altınlar ne oldu biliyor musunuz? Milletin altınlarıyla OYAK kuruldu. OYAK, subayların ihtiyaçlarını karşılamak için 27 Mayıs darbesinden 8 ay sonra 3 Ocak 1961’de devlet hazinesinden çalınan 50 bin altınla kuruldu.
Anlayacağınız bugün iğneden ipliğe her şeyi üreten, onlarca sektörde faaliyet gösteren OYAK’ın aslında Hazine’ye devredilmesi gerekmektedir.
Gelelim bugün haberlere düşen “20 ton altın” söylentisine. Bu olay hikâye falan değil, lütfen iyi okuyun. Son iki üç gündür Antalya’nın kemer ilçesinde 20 ton altın bulunduğu yönünde haberler dolaşıyordu. Jandarma ve Emniyet birimleri bu söylentiyi dikkate almış olmalı ki, bölge ablukaya alındı ve gelip geçen her araç arandı. Sonuçta olayın söylenti değil gerçek olduğu ortaya çıktı, ancak tek bir farkla; “altınlar gerçek değildi”.
İşin ilginç tarafı, Antalya’nın Kemer ilçesinde “külçe altın” şeklinde imal edilmiş 369 alçı parçasıyla ilgili olarak gözaltına alınan 4 kişinin, FETÖ/PYD soruşturması kapsamında meslekten ihraç edilen ikinci sınıf emniyet müdürleri olduğu ortaya çıktı. İddiaya göre, Kemer’in Ovacık Mahallesi Mezarlık Dibi Mevkiindeki kanyonda, geçtiğimiz pazar günü 35 yaşındaki Süleyman A. isimli bir şahıs, av sırasında cep telefonu ile çektiği bir görüntüyü Antalya Müze Müdürlüğüne gönderir. Jandarma ekipleri Süleyman A.’nın ifadesine başvururken, Antalya İl Kültür Turizm Müdürlüğü ve Müze Müdürlüğü yetkilileri de bölgeye özel bir heyet gönderir. Bölgede 3 gün süren kazıların ardından ortaya çıkarılan külçelerin, altın olmadığı ve külçe şeklinde imal edilmiş alçı blokları olduğu ortaya çıkar. Alçı bloklarının üzeri altın renkli “yaldız boya” ile boyanarak külçe altın görüntüsü verilmiştir.
Şimdi beş ay öncesine, 15 Temmuz 2016 gecesine gidelim. Sayın Cumhurbaşkanı’nın Marmaris’te konakladığı otele darbeciler tarafından baskın yapılmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul’a gitmek için sadece 15 dakika farkla otelden erken ayrıldığından bu hain baskından kurtulur. Darbeciler ile Sayın Cumhurbaşkanı’nın korumaları arasında çok ciddi çatışmalar yaşanır, hatta Cumhurbaşkanı’nın koruma ekibinde yer alan bir polis kardeşimiz şehit olur.
Sonrası zaten herkesin malumu. Oteli basan hainler için sürek avı başlatılır ve bir kişi hariç tamamı yakalanır.
Bu baskın olayında resmin bir parçası eksikti ve kimse bunu sorgulamıyordu.
Eğer Cumhurbaşkanı ölü veya diri olarak ele geçirilmiş olsaydı, darbeciler tarafından halka nasıl afişe edilecekti?
27 Mayıs 1960 Darbesi’nde Adnan Menderes ve arkadaşlarını 12 uçak dolusu altınla kaçarken yakaladığını iddia eden Bedii Kireçtepe isimli şerefsizin yaptığının aynısı işte Kemer’de yakalanan “sahte” altın külçeleriyle yapılacaktı.
Sayın Cumhurbaşkanı, eşi hanımefendi ve çocukları yan yana dizilecek, Kemer’de ele geçirilen “alçıdan” imal edilmiş altın külçeleriyle bolca fotoğrafları çekilecek ve gazete manşetleri şu şekilde atılacaktı; “SABIK CUMHURBAŞKANI 20 TON ALTINLA YURTDIŞINA KAÇARKEN YAKALANDI.”
Düşünebiliyor musunuz? Cumhurbaşkanı’nın önünde külçeler dolusu altın!
Darbe başarılı olsaydı eğer, hadi bakalım bunların altın olmadığını ispat edebiliyorsanız edin. Mümkün değil. Gazete ve televizyonlar günler boyu bu haber ve görüntüleri kamuoyuna servis edecek, Erdoğan’ın kamuoyu nezdindeki itibarı yerle bir edilecek, ona gönülden destek veren insanların bu “aleni hırsızlık!” olayını savunmaları mümkün olmayacağından sokağa dökülmeleri de mümkün olmayacaktı.
Bir taşla 3 değil, 33 kuş birden vurulacaktı.
Kemer’de yakalanan sahte altın külçelerinin arkasında kesinlikle FETÖ vardır ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı karalamak amacıyla tertip edilen oyunun bir parçasıdır. Alçı külçelerinin 400 Onsluk (12 kilo 500 gram) standart altın külçeleri şeklinde dökülmüş olması, bu işin profesyonelce tezgahlandığının en önemli göstergesi.
Bu külçeler üzerinde; detaylı parmak izi analizlerinden tutun da, sahte altın külçelerinin oraya hangi tarihte ne şekilde getirildiği, nerede kalıplara döküldüğü, kısacası olayın arkasındaki en ince detaylar dahi araştırılmalıdır.
Benden söylemesi…
Dr. Mehmet Hakan Sağlam