(Article 023-19.09.2014)
IŞİD’in amacı nedir? Kurucuları kimlerdir? Görünen ve görünmeyen hedefleri nelerdir? Bunların çok iyi bilinmesi ve anlaşılması gerekiyor. Aksi takdirde ormanda gider, ağaçların sıklığından gökyüzünü göremeyiz.
IŞİD’in ilk tohumları ABD’nin 2003’teki Irak işgali sırasında Baas yetkililerince atıldı. Afgan cephesinde yetişmiş Ürdünlü Ebu Musa Zerkavi’nin 2004’te “Tevhid ve Cihad Cemaati” adıyla kurduğu örgüt, El-Kaide lideri Usame bin Ladin’e biat ettikten sonra “Mezopotamya’daki Cihad Kaidesi” adını aldı. Zerkavi 2006’da Sünni bir isyan başlatmak için birkaç örgütü birleştirdi. Ancak 2006 yılında ABD tarafından öldürülünce halefleri Mısırlı Ebu Eyyüb ve Ebu Ömer el Bağdati bu ittifakı Iraklı aşiretlerle genişletilip Irak İslâm Devleti’ni (IİD) kurdu. Hedefleri Neyneva, Diyala, Selâhaddîn ve Anbar vilayetlerinden oluşan Sünni üçgeninde şer’i esaslara dayalı bir devlet kurmaktı. 2010’da sahneye Ebubekir el Bağdati çıktı.
ABD’nin Irak işgali sırasında El-Kaide epeyce geriletildi. Ancak Suriye krizinin patlak vermesi ve ABD’nin 2011 sonunda Irak’ı terk etmesiyle birlikte örgüt kendine yeni bir operasyon sahası buldu. Bağdati, genel afla hapisten çıkan eski yardımcısı Muhammed Colani’yi Suriye cephesini organize etmek üzere görevlendirdi. Colani’nin liderliğini yaptığı Nusra Cephesi dünya çapında Suriye’ye yabancı militan teminine yöneldi. Nusra Cephesi, Suriye’deki kaostan yararlanarak kendisine hâkimiyet alanı açarken, Irak’ta bombalı eylemlerini artırdı ve Nuri Maliki yönetimine karşı olan Sünnilerin rahatsızlığını kullanarak tabanını genişletti.
Nisan 2013’te Bağdati hedef büyüttü. Örgütün ismini Irak-Şam İslâm Devleti (IŞİD) olarak değiştirip faaliyet alanını Bilad-ı Şam’ı içine alacak şekilde genişletirken Nusra’yı da feshettiğini duyurdu. Yeni hedef Irak ile birlikte Suriye, Lübnan, Ürdün ve (İsrail dahil) Filistin’de oluşturulacak bir şeriat devleti kurmaktı. Colani, Nusra’nın feshi kararını tanımayınca Suriye’de El-Kaide kökenli örgüt sayısı ikiye çıktı. El-Kaide lideri Eyman el Zevahiri, Bağdati’nin ‘Irak-İslâm Devleti’ olarak Irak’ta, Colani’nin de Nusra olarak Suriye’de savaşmasını istedi. Bağdati bu emre karşı çıkarken, Colani kabul etti. Sözünü dinletemeyen Zevahiri, Kasım 2013’te IŞİD’ı El-Kaide’den dışladı ve Nusra Cephesi’nin El-Kaide’nin Suriye uzantısı olduğunu teyit etti.
IŞİD’in Suriye’de Rakka ilinin yanı sıra Deyr-ez-Zor, İdlib ve Halep kırsalında kendi emirliğini tesis etmesinden rahatsız olan Nusra, selefi örgütlerin çatı kuruluşu İslâmi Cephe ve Özgür Suriye Ordusu’nun hayatta kalan unsurları ile birlikte Aralık 2013’te IŞİD’e savaş açtı. Ancak bu savaş IŞİD’i daha da büyüttü. IŞİD, kuzeyde Kilis’in hemen güneyinde bulunan Azez’i Mart 2014’de İslâmi Cephe’ye kaptırdıysa da Deyr-ez-Zor’u ele geçirdi. İslâmi Cephe ve Nusra’nın saldırıları karşısında Azez dışındaki bölgelerde gücünü tahkim eden IŞİD, daha sonra yönünü Irak’a çevirdi. Hükümet güçlerinin Sunni aşiretlere yönelik operasyonları IŞİD’in destek bulmasını kolaylaştırdı. 9 Haziran 2014’de iki üç bin militanla Musul’u ele geçirdiler. Ordunun direnmeden çekilmesi üzerine kısa sürede Musul’dan Bağdat’a kadar birçok kent ve kasaba Sünni isyancıların eline geçti. IŞİD, 11 Haziran’da da Türkiye’nin Musul Başkonsolosu ve diğer konsolosluk personelini rehin alarak olası dış müdahalelerin önünü kesti. 2013 yılında Reyhanlı’da 53 kişinin öldüğü bombalı saldırıların sorumluluğunu üstlenen IŞİD, sınırları kapatıp önlem almaya başlayan Türkiye’yi açıkça tehdit etti. Kasım 2013’te IŞİD’in bomba yüklü 7 aracı Türkiye’ye göndereceği istihbaratı üzerine güvenlik güçleri alarma geçti. Mart 2014’de IŞİD militanları Niğde’de güvenlik güçlerine ateş açarak 2 kişiyi öldürdü, 5 kişiyi yaraladı.
IŞİD’in hedefinde; hükümet güçleri, kamu görevlileri, din adamları, hükümetle işbirliği yapan Sünni aşiret liderleri, azınlıklar, hükümete çalışan yerli ve yabancılar, insani yardım örgütleri, gazeteciler ve azınlıklar yer alıyor. Şii ve Alevilere karşı düşmanlığın dozunu giderek arttıran örgütün, toplu katliam görüntüleri tüm dünyayı dehşete düşürdü. Kutsal mekânları ziyaret eden Şiilere sıklıkla bombalı saldırılar düzenleyen IŞİD, Müslümanlar için kutsal sayılan mekânları yıktı, mezarları tahrip etti ve hatta daha da ileri gidip Hz. Muhammed’in mezarının ve Kâbe’nin yerle bir edileceği tehdidini savurdu.
İbn Teymiyye’nin temellerini attığı katı “Selefilik” bu örgütün temel ideolojisini oluşturmaktadır. IŞİD, kendisi gibi düşünmeyenleri kâfir ilan ediyor. Bu örgüte göre cihat adına her türlü şiddet meşru. Merkez Bankası’nda ele geçirilen paralar, haraçlar, gayri müslimlerden alınan cizyeler, tarihi eser kaçakçılığı, fidye ve petrol satışları örgütün gelir kaynaklarından bazıları. Başta Körfez olmak üzere yabancı ülkelerden toplanan bağışlarda bir diğer gelir kalemini oluşturuyor. Bu Selefi örgüte en fazla para akıtan ülkeler ise şüphesiz Suudi Arabistan ve Kuveyt. Örgütün strateji danışmanlığını ise İngiliz, Alman ve ABD istihbaratı yürütüyor. Silahlar ise çoklukla Amerikan ve Rus menşeli.
IŞİD’in Irak ve Suriye’deki savaşçı sayısı tam olarak belli değil. IŞİD geniş bir coğrafya da üç bini yabancı olmak üzere 9 ilâ 12 bin arasında savaşçıyla operasyon yapıyor. Haziran 2013’de Ebu Gureyb hapishanesini basıp 500’ü aşkın militanını kaçıran örgüt, Irak’ta ele geçirdiği bölgelerde hapishaneleri boşaltarak savaşçı kadrosunu genişletti.
IŞİD’i dünya gündemine taşıyan ve bugün ona karşı ABD öncülüğünde bir uluslararası koalisyon kurulmasına sebep olan olay ise şüphesiz infaz edilen ABD ve İngiliz asıllı gazeteci görüntüleri. Bu tarihe kadar sadece Türkiye’nin sorunu gibi görülen ve Suriye’deki olaylara sessiz kalan Batı dünyası, IŞİD’in bu vahşice cinayet eylemleri karşısında bir anda bu olayın tarafı olmuş gibi görünüyor. Ancak bu “taraf” olma olayının arkasında başka nedenler olduğunu da unutmamak gerekir. Her şeyden önce IŞİD’i oluşturan grupların önemli bir kısmı İngiltere, ABD, Hollanda, Belçika, Fransa, Almanya, Avusturya gibi ülkelerden gelen yabancı ülke vatandaşları. Mükemmel derecede aksanlı İngilizce konuşan cellat görüntülerini lütfen gözünüzün önüne getirin. Bu örgütün içerisinde, Batılıların Müslümanlara yönelik önyargılarına ve saldırılarına tepkili olan bazı radikal kişi ve gruplarda mutlaka var. New York Times, The Washington Post, Sunday Times gibi yabancı medya kuruluşları ile Türkiye’de paralel ve merkez medya tetikçilerinin dillerine pelesenk ettikleri “Türkiye IŞİD’e militan temin etmektedir” lafları külliyen yalan. Ve yine bu medya gruplarının, planlı şekilde yürüttükleri algı operasyonlarında dillendirdikleri gibi; Türkiye IŞİD’den petrol de almamaktadır.
Son yapılan NATO toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a adeta yalvaran Amerika ve İngiltere liderleri, ne Erdoğan’dan ne de sonraki görüşmelerinde Başbakan Davutoğlu’ndan herhangi bir yüz bulamadı. Türkiye bu operasyonda kesinlikle yer almak istemiyor. Nedeni ise; NATO ve ABD öncülüğünde icra edilecek bu operasyonun aslında IŞİD’e karşı değil, Türkiye’ye yönelik olmasıdır. Evet, asıl hedef Türkiye’dir.
Türkiye’nin son 12 yılda gösterdiği ekonomik ve siyasal gelişmeler bugün birçok Batılı ülkeyi kıskandırmaktadır. Bölge ülkeleriyle yapılan stratejik işbirliği anlaşmaları, Türkiye’yi dünyanın en önemli enerji koridoru ve tedarikçisi durumuna getirmiş durumdadır. Azeri, Rus, İran, Bağdat, Irak Kürt Yönetimi ve son olarak da Katar ile imzalanan uzun vadeli anlaşmalar, Türkiye’nin enerji ihtiyacını daha güvenilir bir konuma soktuğu gibi, Türkiye’yi dünyanın en önemli petrol ve doğalgaz taşıyıcısı ve satıcısı konumuna da getirdi. Önümüzdeki 100 yıl içerisinde Türkiye’nin artık enerji sıkıntısı kalmamıştır. Asıl sıkıntıyı, enerjiye aşırı derecede ihtiyaç duyan Batılılar yaşayacaktır. Ukrayna ve Kırım meselesinden dolayı akılları sıra Rusya’ya ambargo uygulayan AB ülkeleri için tehlike çanları çalmaya başlamıştır. AB’nin yanlış politikaları, Ukrayna’yı adım adım parçalanmaya götürmüş ve Kırım’ı ilhak eden Rusya, kuş beyinli Avrupalı liderlerinin tüm hesaplarını alt üst etmiştir. Almanya, Fransa, İtalya, Avusturya, Yunanistan ve diğer tüm Batılı ülkelerin, önümüzdeki kış mevsiminde başvuracakları tek adres Ankara olacaktır.
Sadece enerji konusunda değil daha birçok konuda Türkiye ilklere imza atmaktadır. Çin’den İstanbul’a uzanacak demiryolu projesi bu coğrafyada yeni bir İpek Yolu yaratmaktadır. THY’nın önlenemez yükselişi, yeni İstanbul havaalanı, Marmaray, Boğaz’ın altına yapılan yeni tüp geçit inşaatları, hızlı tren ve birbiri peşi sıra açılan otoyol ve tüneller Asya kıtası ile Avrupa kıtasını tarihinde hiç olmadığı kadar birbirine birleştirmiştir. Türkiye’nin genç ve dinamik nüfusu, dünya çapında artan popularitesi ve itibarı, Ortadoğu ve İslâm ülkeleri üzerindeki etkinliği birçok ülkeyi tedirgin etmektedir.
Bugün İslâm dünyasında yaşanan çatışmaların temel nedenlerinden birisi lider sıkıntısıdır. Bu boşluğu dolduran ve dünya Müslümanlarının ümit bağladığı tek ülke Türkiye, tek lider de Erdoğan’dır. Amerikan New York Times Gazetesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Davutoğlu’nun Ankara Hacı Bayram Camii’nden çıkışını gösteren bir fotoğrafına yorum yapmış ve buradan IŞİD’e katılanlar olduğuna yönelik uydurma haberler yayınlamıştı. Cumhurbaşkanı kibarca cevap verdi ve “bu en hafif tabiriyle edepsizliktir, alçaklıktır, adiliktir” dedi. Kusura bakmayın ama aslında bunların yaptığı hayvanlıktan başka bir şey değildi.
Türkiye, NATO toplantısında ABD ve müttefiklere “Evet, yanınızdayım” deseydi Erdoğan hakkında tam tersi ifadeler kullanır, onun ne kadar demokrat ve ne kadar değerli bir lider olduğunu ballandıra ballandıra anlatırlardı. Zararı yok. Onlar ne yazarsa yazsın, ne derlerse desin, Erdoğan Erdoğan’dır.
IŞİD operasyonu çok basit bir operasyon değildir. Bu yeni bir Haçlı Seferidir. Bu haçlı seferi IŞİD’e karşı tertip edilmemektedir. IŞİD vahşi cinayetleriyle, Batı’da var olan “İslâm düşmanlığını” had safhaya çıkarmıştır. IŞİD cinayet işledikçe Batı ülkelerinde ve dünyanın diğer tüm ülkelerinde Müslümanlara yönelik baskılar artmakta, yeni şiddet dalgaları oluşmaktadır. Mısır’da Müslüman Kardeşler’in yöneticilerine müebbet hapis cezası verilmesine hiç kimse aldırmamakta, Srilanka’da, Myanmar’da, Hindistan’da, Burma’da, Afrika’da ve Çin’de Müslümanlara yönelik şiddet hareketlerine kimse dönüp bakmamaktadır.
Son 15 gün içerisinde küresel ölçekte IŞİD bahanesiyle çeşitli ülkelerde yapılan operasyonlardan sadece birkaç tanesini alt alta yazmak istiyorum;
“Avustralya polisi, ülke tarihinin en büyük terör operasyonu kapsamında Sydney ve Brisbane kentlerinde Irak Şam İslâm Devleti (IŞİD) ile bağlantı içinde olduklarından şüphelenilen kişilere yönelik 25 eve baskın düzenledi.”
“Amerika’da Irak Şam İslâm Devleti’nin (IŞİD), internet üzerinden New York’a yönelik terör saldırısı çağrısında bulunması üzerine, başta Times Meydanı olmak üzere kentin önemli noktalarındaki güvenlik önlemleri artırıldı.”
“Kosova’da ülke genelinde gerçekleştirilen polis operasyonlarında, aralarında camide görevli imamlar ve siyasetçilerin de bulunduğu 15 kişi gözaltına alındı.”
“Endonezya’da terörle mücadele timleri, Suriye ve Irak’ta etkin olan terör örgütü IŞİD’le bağlantılı oldukları öne sürülen dört Türk ve üç Endonezyalıyı gözaltına aldı.” (Türk olarak basına servis ettikleri kişiler Çin vatandaşı Uygur Türkleri çıktı).
“Kanada Kraliyet Atlı Polisi RCMP, Alberta ve Ontario eyaletlerine bağlı şehirlerden, Irak ve Suriye’ye giderek terör örgütlerine katılan Kanada vatandaşları ve onların bağlantı kurdukları kişilerin belirlenmesi için operasyon başlattı.”
“İspanya polisi, Irak ve Suriye’de savaşmak üzere militan topladıkları şüphesiyle IŞİD mensubu sekiz kişiyi gözaltına aldı.”
“Almanya’da, Suriye’de faaliyet gösteren Irak Şam İslâm Devleti (IŞİD) örgütüyle bağlantılı olduklarından şüphe edilen kişilere karşı ülke genelinde geniş çaplı bir operasyon düzenlendi.”
İşte IŞİD denilen bu terör örgütünün İslâm’a verdiği hizmet budur. 11 Eylül 2001 saldırısıyla ilk kez telafuz edilen “Islâmofobi” (İslâm düşmanlığı) kelimesi, canlı canlı kafası kesilen insan görüntülerinden sonra “Islâmohate” kavramına dönüşmüş durumdadır.
IŞİD, İngiliz, Alman, İsrail ve Amerikan istihbaratının ürünü olan ve Vatikan’ın da desteklediği muhteşem bir organizasyondur. Görevini de kusursuzca icra etmektedir. Bu yapı Müslümanlığın itibarını zedelemek, Müslümanları birbirine düşürmek, İslâmi mezhep çatışmalarını körüklemek, Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmek, bu coğrafyadaki bazı ülkelerin sınırlarını değiştirmek ve en önemlisi Türkiye’nin önünü kesmek amacıyla kurgulanmış ve hayata geçirilmiştir.
Eski İngiliz Başbakanlarından Winston Churchill’in Türkiye hakkında yıllar önce dile getirdiği tespite lütfen dikkat edelim; “Soldukça sulanmalı, büyüdükçe budanmalı”.
Bu sözün tam karşılığı şu; “Türkiye’yi bize (İngiltere’ye) hizmet edecek kadar yaşatın, ama güçlenmesine asla fırsat tanımayın.”
IŞİD’i ortadan kaldırmak için ABD öncülüğündeki koalisyona katılacak Müslüman ülkelerin bilmesi gereken tek bir husus var; bu koalisyon Ortadoğu’ya yönelik yeni bir Haçlı hareketidir ve maalesef Haçlı seferinde bu defa Müslümanlarda yer almaktadır.
Batılıların morali çok bozulacak ama biz Türkler bu defa bu oyunda yer almayacağız.
Bu savaş ABD ile IŞİD arasında yaşanmayacaktır. Bu savaş, Müslüman ile Müslüman arasında yaşanacaktır. Koalisyona katılacak Müslüman ülkeler, yeni mezhep çatışmalarına ve yeni düşmanlıklara sebebiyet verecektir. Ortadoğu’da bu problemi yaratan Batılıların bizzat kendisidir. Bırakın, kendi yarattıkları problemi kendileri temizlesinler. Ortadoğu’yu bir barış havzasına çevirmek elimizde iken, kan gölüne dönüştürmeye kimsenin hakkı yoktur.
Bundan yüz yıl önce eline cetvel alıp Ortadoğu’yu Arap aşiretlerine teslim eden İngilizler, yıllar boyu bu dağınık yapıdan nemalandılar, servetlerine servet kattılar. Bu arada milyonlarca insan öldü, yaralandı, sakat kaldı, topraklarından sürüldü. Bu coğrafyada yaşayıp, bin bir türlü sorunla mücadele eden Ortadoğu halklarının kendilerine şu soruyu sormaları gerekiyor; “Ortadoğu toprakları Osmanlı idaresinde iken bu coğrafyada bu kadar çok mezhep ayrılığı, bu kadar çok çatışma, bu kadar çok ölüm, kan ve gözyaşı var mıydı?”
Ve yine Ortadoğu halklarına soruyorum; “Peki bu durumu düzeltmek için acaba ne yapmak lâzım?”
Bunu da kefiyelerini önlerine koyup, kendileri cevaplasınlar…
Dr. Mehmet Hakan Sağlam