Cemil Ertem-6 Ağustos 2014
Bugün sizinle ABD’ye yolu düşen bir iktisat tarihçisinin izlenimlerini paylaşacağım. Mesai arkadaşım Dr. Mehmet Hakan Sağlam’ın yolu ABD’ye düştü.
Bir iktisatçının bir iktisatçıya vereceği en güzel hediye, gittiği yerlerde ‘ne olup bittiğini’ anlatmasıdır. Mehmet Hoca sağolsun izlenimlerini bana yolladı; gerçekten hediye gibi… Sizinle de şu seçim öncesi paylaşayım dedim ki, bakın görün nasıl bir tarihi eşikteyiz… Önce güncel izlenimler sonra tarih… Buyrun:
ABD’nin şimdiki hali
‘Hocam, ABD hakkında bazı görüşlerimi yazacağım. Burada insanlar resmen sefilleri oynuyor. Dün Philadelphia’da bir şapkacı ile bugün de bir sokak köşeşinde minibüs içinde dondurma satan Eritreli bir aile ile konuştum. Buraya geleli üç yıl olmuş. Karı koca çalışıyor üç çocukları var. Çocuklar devlet okuluna gidiyor ana sekiz yaşına kadar ücretsiz ondan sonrası paralı.
Bu aile dondurna satmak için belediyeye ayda 470 dolar işgaliye, 170 dolar otopark parası, yıllık 200 dolar itfaiye harcı, kişi başı yıllık 2.000 dolar sosyal güvenlik primi ödüyor. Kadın hamile, doğum Ocak ayındaymış hastaneye 14 bin dolar ücret yatırması gerekiyormuş.
Emeklilik ona sadece 300 dolarlık aylık bir gelir sağlıyor.
Dün akşam Beyaz Saray’ın hemen arkasında bir Çin Mahallesi var, orada yemek yedik. Saat 8 olup hava kararınca her apartmanın girişinde bir evsiz yatmaya başladı. Sadece bir sokakta 4 evsiz yatıyordu. Dondurmacının 12 yaşındaki kızının geçen ay kolu kırılmış, alçıya sarmaya 1.550 dolar ödemiş.”
Bunlar Mehmet Hoca’nın güncel ekonomi izlenimleri, yorumu size bırakıyorum. Şimdi tarih kısmına geçiyoruz, bunun için de Washington’dan Orlando’ya gidelim.
Biz nasıl kaybettik…
“Orlando’da diğer tüm Amerikan şehirlerinde olduğu gibi tarih sıfır. Bizdeki tarihin yüzde biri demeyeceğim, onbinde biri bile bunlarda olsa yapacaklarını tahmin bile edemiyorum.
Fatih Sultan Mehmet 1453’te İstanbul’u fetheder. Yaptığı işlerden ilki şehirde ticaret ile uğraşan Cenevizli tüccarlara vergi muafiyeti tanıması olur. Çünkü ticaretin bir kenti ayakta tutan en önemli unsur olduğunu çok iyi biliyordu. O sırada henüz Ümit Burnu keşfedilmemişti. Hint ve Çin’den kervanlarla taşınan Uzakdoğu’nun eşsiz baharatları, bizim İpek Yolu ismini verdiğimiz güzergâhı takip ederek İzmir, İstanbul ve Kefe limanlarına geliyor, buradan da Venedik ve Cenovalı tüccarlarca Avrupa’ya taşınıyordu. Osmanlı bu transit ticaretin devam etmesini istiyordu çünkü İpek Yolu güzergâhındaki derbentlerde, pazarlarda ve limanlarda önemli bir vergi tahsilatı elde ediyordu. Derken 1488 yılında beklenmedik birşey oldu ve Portekizli kaşif Bartolomeu Dias, Afrika’nın en güneyinde bulunan bizim Ümit Burnu dediğimiz, Batılılar’ın Cape of Good Hope, Portekizliler’in ise Fırtınalar Burnu (Cabo das Tormentas) adını verdiği ve o güne kadar hiçbir Batılı denizcinin geçmediği noktayı keşfetti. Ve bu keşif bir anda dünya ticaret ağının İpek Yolu ve Anadolu coğrafyasını terk edip, açık denizlere kaymasına yol açtı. Binlerce yıllık geçmişe sahip İpek Yolu bir daha hiçbir zaman eski önemini kazanamadı ve bu güzergâh üzerinde bulunan ülkeler, şehirler, kasabalar, kavimler, medeniyetler, tüccarlar gittikçe fakirleşti ve sonraki on yıllarda tarih sahnesinden silinip gitti.
Osmanlı Devleti’nin yaşam seyrini Kuruluş dönemi, Yükseliş Dönemi ve Gerileme Dönemi diye üç evreye ayıran ve gerileme dönemini 1699 Karlofça Antlaşması’ndan başlatan bizim dünyadan habersiz tarihçi pesventelerimiz, ekonomi ile politikanın, ekonomi ile devlet gücünün birbirinden bağımsız olmayacağını bilemeyecek kadar beyinsizdir.
Osmanlı’nın gerileme dönemi aslında Ümit Burnu’nun bulunmasıyla birlikte başlamıştır. Bundan sonra dünyada kurallar değişmiş, donanma kimde ise para o toplumun eline geçmeye başlamıştır. Deniz yolu ile çok miktarda mal hızlı bir şekilde Uzakdoğu limanlarından Avrupa’ya taşınmış, buna bağlı olarak Avrupa’da bankacılık ve sigortacılık sektörleri gelişmiştir. Fatih Sultan Mehmet döneminde bir Venedik altını, 12 Osmanlı akçesine karşılık gelirken, Ümit Burnu keşfedildiğinde iktidarda olan II. Bayezid döneminde ise bir Venedik altını 60 Osmanlı akçesine karşılık gelmeye başlamıştır. Osmanlı gümüş parası olan akçenin o yılların doları olan Venedik Altını karşısında değer kaybetmesinin nedenleri arasında; Fatih’in siyasi güç ve otoritesinin belli bir senyoraj gelirine sebep olması gösterilebilir. Ama asıl sebep bozulan dış ticaret dengesi ve İpek Yolu ticaretinden elde edilen onlarca çeşit vergi kaleminin ortadan kalkmasından dolayı Osmanlı devlet bütçesinde yaşanan ilk ve kalıcı açıklardır. Neyseki Osmanlı provizyonist iktisat politikası uygulayarak dış ticaret açıklarını ortadan kaldırmayı, bu tarihten başlayarak Baltalimanı ticaret anlaşmasının imzalandığı 1838 yılına kadar başarmıştır. Kafalarına göre tarihsel evreler yaratmaya alışık olan Cumhuriyet tarihçileri şu yazdığım konuların bir tekini bile çoğu intihal olan kitaplarında zikretmemişlerdir bile… Evet Orlando’da tarihten eser yok. Fakat milyonlarca kişiyi çizgi film karakterlerinin peşinden buraya getirmeyi başarıyorlar. Bizde ise binlerce yıllık tarih ve medeniyet birikimi var fakat elimizdeki mirasın değerini bilmiyoruz.
1453-1946 ve 2014
Cumhuriyetin korkak ve dirayetsiz lider bozmaları, yıllar boyu bu milletin özgüvenini yok edip ayaklar altına aldılar. Dünya yanarken, etrafımızda kan gövdeyi götürürken, İsrail Araplarla savaşırken, Filistinlileri katlederken, Fransızlar Suriye’yi, İngilizler Musul, Kerkük, Bağdat ve Basra’yı işgal ederken, devlet adamı vasfını zerre kadar haketmeyen vatan haini yöneticilerimizin tamamı ‘Yurtta Sulh Cihanda Sulh’ safsatasıyla Ankara’da keyif içinde rakılarını zıkkımlandılar.
1453’te Venedik ve Cenovalı tüccarlara vergi muafiyeti tanıyıp, Kostantiniyye’yi önemli bir ticaret merkezi haline getiren Fatih’e karşılık, aradan 493 geçtikten sonra 1946 yılında Varlık Vergisi’ni çıkarıp kendi vatandaşlarının malını mülkünü gasp eden, ticaret hayatını bitiren ve Erzurum Aşkale’ye taş ocaklarında çalışmaya gönderen zihniyet bunun en açık göstergesi değil mi?”
İşte böyle; tam şimdi Türkiye, kendi vatandaşlarını Aşkale’ye taş ocaklarına gönderen faşist zihniyeti 10 Ağustos’da bir kez daha mahkum edecek ve tarihin çöp sepetine yollayacak ama öte yandan, Osmanlı’nın deniz yolu ticaretini ıskalayarak kaçırdığı tarihi fırsatı, şimdi Türkiye, Doğu Çin Denizi’ne uzanacak hızlı tren hatları ve hava yolu trafiği ile yeniden ele geçiriyor.
Tarih yazılıyor mu şu günlerde; Evet!