Çarşamba , Aralık 4 2024
Anasayfa / Makaleler / MESELE BERAT ALBAYRAK DEĞİL ARKADAŞ SEN HALÂ ANLAMADIN MI?

MESELE BERAT ALBAYRAK DEĞİL ARKADAŞ SEN HALÂ ANLAMADIN MI?

(Article 240-12.07.2018)

Türkiye’de 24 Haziran’da Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği genel seçimleri yapıldı. Seçim öncesinde Standards and Poors, Fitch gibi kredi değerlendirme kuruluşlarının Türkiye’nin kredini notunu Afrika’nın Uganda ve Nairobi kabile devletleri seviyesine düşürmesi, akabinde yabancılara ait olan HSBC ve Global Menkul Kıymetler’in yoğun hisse senedi ve tahvil satışları ile İstanbul Borsası’nı geriletmesi ve Amerikan Doları’nın 3,80 düzeylerinden 4,35 seviyesine yükseltilmesi birilerinin ekonomik suikastı başlattığının en önemli göstergesiydi.

Erdoğan birkaç gün önce kabinesini açıkladı ve Hazine ve Maliye Bakanlığı’na Berat Albayrak’ı atadı. Sayın Albayrak’ın atanmasıyla birlikte ABD doları Türk lirası karşısında hızla değer kazanmaya başladı ve açıklamadan hemen önce 4,51 seviyesinde olan TL/Dolar kuru birkaç gün içerisinde 4,95 seviyelerine kadar yükseldi.

Şu bir gerçek ki birileri ekonomi yönetiminin başına Berat Albayrak’ın oturtulmasından ciddi şekilde rahatsız olmuş durumda ve bu hazımsızlığa bağlı yoğun bir öfke nöbeti içerisinde bir yandan İstanbul Borsası’na bir yandan Türk devlet tahvillerine bir yandan da para piyasalarına saldırdıkça saldırıyorlar.

Aslında yaşadığımız tüm bu olaylar bir şeyi ortaya koyuyor ki o da; “tam bağımsız ve güçlü Türkiye’yi inşa etmek için kendi ödeme sistemimizi, kendi ödeme araçlarımızı ve kendi finansman modelimizi yaratmanın zamanı” artık gelmiştir.

Amerika Birleşik Devletleri’nin SWIFT Code (Society for Worldwide Interbank Financial Telecommunication) sistemini kullanarak, yani “Dünya Bankalararası Finansal İletişim Birliği” vasıtasıyla dünya yüzeyinde her “bir” doların hareketini an be an kontrol etmesini, kendi bankacılık sisteminin kullanıldığı bahane ederek dünya çapındaki birçok banka, finans kuruluşu ve şirkete milyarlarca dolar ceza kesmesini, Birleşmiş Milletler’deki baskı gücünü kullanarak cezalandırmak istediği birçok ülkeye ambargo koymasını engellemek istiyorsak bir takım radikal adımlar atmamız gerekmektedir.

Amerikan Doları’na bağımlılıktan kurtulmak ve ABD’nin bu türden finansal operasyonlarına maruz kalmamak için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uluslararası ticareti altına endeksleme modeli ise gerçekten makul bir yöntem. Ben altın uzmanıyım. Yüksek lisansımı “Türkiye’de Altın Kaçakçılığı”, doktora tezimi ise “Dünya Altın Borsalarının İşleyişi” üzerine yaptım. 1994 yılında da İstanbul Altın Borsası’nın kuruluş çalışmalarında aktif olarak görev aldım. Türk halkının altına olan düşkünlüğü herkesin malumudur. Düğün ve sünnetlerde ve özel günlerde insanlar hem hediye hem de toplumsal dayanışma anlamında birbirine altın hediye eder. Türk halkının asırlar boyu tasarruf ettiği altın miktarının tespiti amacıyla 1994 yılında bir anket çalışması yapmış ve yaklaşık 5 bin tonluk altın rezervinin varlığını tespit etmiştim. Şimdilerde ise bu rezervin 7 bin ton düzeyine ulaşmış olması kuvvetle muhtemeldir.

1998 yılında Hindistan Maliye Bakanlığı’nın talebi üzerine Altın Bankacılığı hususunda bir rapor hazırladım. O rapor sayesinde Hindistan’da altın bankacılığı kayda değer bir gelişme gösterdi ve Hindistan vatandaşlarının yastık altında tuttuğu altının önemli bir kısmı bankacılık sistemi içerisine çekildi. Ancak yapmış olduğum tavsiyeler Türkiye’de dikkate alınmadığı için bizler bu konuda oldukça geri kaldık.

Türkiye’nin finansal anlamda bağımsızlığını elde edebilmesi ve bir takım güçlerin sürekli olarak Türk ekonomisine operasyon çekememesi için “kendi sermayesini biriktirmesi” gerekiyor. Sermaye birikimini sağlamanın yolu ise üretmekten ve ihracat yapmaktan geçiyor. Ancak şu bir gerçek ki Türkiye’nin ihracatı 2002-2015 yılları arasında olduğu gibi artık hiç de hızlı artmıyor. 35 milyar düzeyinden 160 milyar dolar seviyesine hızla yükselen ihracat rakamımız, son dört beş yıldan beri adeta yerinde sayıyor. İhracat işlemine konu ürün çeşitliliğinin arttırılamaması, kapasite yetersizliği, pazar daralması, markalaşamama, patent ve know-how yetersizliği, ihracat yapılan ülkelerde var olan ekonomik sıkıntılar, küresel anlamda yaşanan ekonomik, siyasi, politik ve askeri krizler, yüksek faizler, artan kur baskısı, ülkede var olan politik ve ekonomik riskler bu durumun başlıca sebepleri.

Fakat tüm bunlardan daha da önemli bir konu var ki onu hiçbir şekilde göz ardı etmemek gerekiyor. Ehliyetiniz olabilir, çok güzel arabanız da olabilir ama o arabayı çalıştırmak için depoya benzin konulması gerektiğini de unutmamak lazım. Türk ekonomisinde çarkların dönmesine imkân sağlayacak en önemli unsur hiç şüphesiz; “para” yani “finansman” konusu. Ancak Türkiye’de “para” maalesef kıt kaynak.

Finansman sorununu aşamadığımız için bankalar başta olmak üzere yatırımcıların birçoğu yurtdışından yüksek faizlerle borçlanma yoluna gitmekte ve elde ettikleri yabancı para kredilerini Türk Lirasına dönüştürüp, üzerine kur risklerini de ilave etmek suretiyle Türkiye’deki talep sahiplerine kredi olarak vermektedirler. Bu arada kredi maliyetleri yüzde 3,5-4 seviyelerinden %22 düzeylerine kadar tırmanmaktadır.

Bu konuyu defalarca yazdım çizdim. “Dövizi düşüreceğiz”, “döviz alanın eli yanar” “bu yükseliş sunidir” gibi açıklamaların tamamı hikâyeden başka bir şey değildir.

Öncelikle Türk ekonomisindeki “dolarizasyon” sorununu ortadan kaldırmak gerekiyor. Ev ve işyerlerinin yabancı para ile kiraya verilmesi, otomobil ve konut satışlarının döviz cinsinden yapılması, devlet tarafından yapılan özelleştirme ve yap-işlet-devret ihalelerinde “dolar” ve “Euro” gibi yabancı paralarla işlem yapılması, neredeyse hemen her sokakta tekel bayisi gibi birbiri peşi sıra açılan “döviz büroları” ciddi bir sorun değil midir?

Merkez Bankası yöneticilerinin daha akılcı davranması ve yasa koyucunun Türk ekonomisindeki “dolarizasyon “ eğilimini ortadan kaldıracak kararlar alması daha etkili olmaz mı? Örneğin hükümet tarafından; “yabancı para cinsinden yapılan kira sözleşmelerinin, taraflar arasında anlaşmazlık yaşanması durumunda mahkemelerce davaya konu edilemeyeceği” yönünde karar alınsa bir daha hiç kimse “dolar” veya “Euro” üzerinden kiralama ve alım-satım sözleşmesi yapar mı?

Böyle bir karar, Merkez Bankası yöneticilerinin mahalle kabadayıları gibi “dolar alanı asacağız, keseceğiz, gereken adımları atacağız” gibi altı üstü boş açıklamalarından daha etkili olacaktır. Şimdi vatandaş çıkıp Merkez Bankası yetkililerine; “erkeksen adım atıver de göreyim!” dese ne olacak?

Tabi ki hiçbir şey olmayacak. İşte “hiçbir şey yapılamayacağını” bildikleri için, ABD Doları Türk lirası karşısında yükseldikçe yükseliyor.

Demek ki ne yapmak gerekiyor; öncelikle “boş boş konuşmayacağız”, ikinci aşamada Türk ekonomisindeki yabancı para sevdasını bitireceğiz, son aşamada ise orta ve uzun vadede üretimi ve ihracatı arttırmaya yönelik önlemler alacağız.

Erdoğan’ın kabineye koyduğu isimlere gelince bence isimler çok dikkatli ve titiz bir inceleme neticesinde belirlenmiş. Yeni Türkiye’nin bir takım önyargılardan da kurtulması gerekiyor. Yıllardan beri Mehmet Şimşek ve Ali Babacan eksenli bir ekonomi yönetimi egemendi. Bu isimler uzun vadede kamuoyu nezdinde; “Mehmet Şimşek ve Ali Babacan olmazsa Türk ekonomisi batar” gibi bir önyargının oluşmasına sebep oldu. Hâlbuki bu türden bir anlayış “acziyyet” veya “kendine güvenmemenin” en belirgin özelliği değil midir? Eğer koskoca Türkiye ekonomisi “iki tane adam yok” diye batacak durumdaysa elli defa değil bin defa batsın.

Hiç kimse tartışılmaz değildir, hiç kimse tartışılmaz değildir, hiç kimse alternatifsiz değildir.

Hiç kimse endişe etmesin; “su akar yolunu bulur”. Çok kısa sürede ABD dolarının gerisin geri düşüşe geçtiğini ve olması gereken düzeylere indiğini göreceksiniz.

Kendi adamları ekonominin başına geçmedi diye Türk ekonomisine çelme takmaya çalışanlar ise birer ikişer hak ettikleri cezaya çarptırılacaktır.

Anlayacağınız bu olayda; “MESELE BERAT ALBAYRAK DEĞİL ARKADAŞ SEN HALÂ ANLAMADIN MI?”

Dr. Mehmet Hakan Sağlam

 

Bunada Bakın

SİZLER; MUSTAFA KEMAL’İN DEĞİL ASKERLERİ, İTİNİN PİSLİĞİ BİLE OLAMAZSINIZ…

(Article 258 – 05.09.2019) Son dönemde Türkiye’de yaşanan bazı olaylar toplumun giderek kutuplaştığını ve bu …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hacker Blog Hack Haber