(Article 221-20.04.2018)
Gezi Olaylarına benzer şekilde derinden derine bir hareketlenme olacağını daha önceki yazılarımda kaleme almıştım. Nitekim dün akşam Fenerbahçe ile Beşiktaş arasında oynanan Türkiye Kupası maçında bunun ilk fitili ateşlendi. Fenerbahçe tribünlerine sızan bir takım kişiler sahaya yabancı madde atmak ve Şenol Güneş’in başını yaralamak suretiyle maçın tatil edilmesine sebep oldular. Şu ana kadar 32 kişi gözaltına alındı ancak çoğu serbest bırakıldı. Halbuki bu kişiler hakkında kapsamlı bir GBT araştırması yapılarak geçmişlerinin didik didik edilmesi gerekiyordu.
Çok büyük toplumsal olayların küçücük sebeplerden kaynaklandığını hiçbir zaman göz ardı etmemek gerekiyor. Dünyada Fransız İhtilali, Birinci Dünya Savaşı ve Körfez Savaşı, ülkemizde 27 Mayıs Darbesi, 1970 Muhtırası, 12 Eylül Darbesi, 28 Şubat Post Modern Darbesi, Gezi Olayları ve 15 Temmuz 2016 Darbesi’ne giden süreçler hep küçük küçük olayların üst üste gelmesinden kaynaklanmıştır.
Amerikan yapımı “SON DURAK” isimli bir film serisi vardır. Bu filmde birbiriyle hiç ilgisi olmayan olayların, işin sonunda ne kadar büyük kazalara ve can kayıplarına sebebiyet verdiği anlatılır. Otobanda araç kullanan bir tır şoförünün açık camdan dışarı attığı sigara izmaritinin bir başka aracın tekerine yapışmasını, oradan iki kilometre ötede yolun kenarında duran saman balyasını tutuşturmasını, balyaların yanında duran elektrik direğinin yanmasını, çelik yüksek gerilim halatının koparak yola düşmesini ve o halata hızla vuran bir başka araç sürücüsünün başının gövdesinden ayrılmasını ve son olarak kontrolden çıkan aracın yayaların arasına dalıp onlarca kişinin ölümüne sebep olmasını birbirinden ayrı değerlendirmek mümkün müdür? Neticede bir kişinin çok basit bir eylemi, sonu alınamayacak bir hareketler silsilesini başlatmıştır.
Ancak bu tür olaylarda eylemin sebep olacağı zincirleme reaksiyonun etki gücü şüphesiz bir şeye daha bağlıdır ki o da; “UYGUN ZAMAN VE UYGUN MEKÂN” faktörlerine.
Gezi Olaylarını unutanlar olabilir. Hatırlatmakta fayda var.
Gezi Olayları, esas itibarıyla Batılıların Türkiye içindeki işbirlikçilerine, ajanlarına, uyuyan hücrelerine ve bunların peşinden giden bir avuç çapulcu ve vatan hainine verdikleri “İSYAN” emriydi.
Taksim Gezi Olaylarına katılan ve attıkları twitlerle halkı kışkırtıp Türkiye’de iç savaş çığırtkanlığı yapan sanatçı, bankacı, akademisyen, işadamı, gazeteci, medya patronu ve onların yurtdışı destekçilerinin günler boyu kasıla kasıla dolaşmalarını ve televizyon ekranlarından tehditler savurmalarını hiç kimse unutamaz. Taksim Gezi Olaylarına katılıp kendilerini “Çapulcu” ilan edenlerin, hükümeti devirmeye yönelik çabaları ve pişkin tavırları halen hafızalarımızdadır.
Gezi Parkı protestoları, 27 Mayıs 2013 tarihinde İstanbul’da başlayan ve diğer illere de yayılan AK Parti karşıtı protestolar olarak tarihteki yerini aldı. Taksim Yayalaştırma Projesi kapsamında, 28 Mayıs 2013’de Gezi Parkı’nın bir duvarının yıkılması ve bazı ağaçların kesilmesi üzerine öncelikle oturma eylemleri başladı, ardından ise geniş bir protesto hareketine dönüştü. Eylemler ilk başta Ankara, İzmir gibi büyük şehirlere ardından Türkiye’nin diğer illerine yayıldı.
Gezi Parkı olaylarının ilerleyen günlerinde protestoların yanı sıra, polisle çatışma, kamu malına zarar verme, yol kapatma, kundaklama gibi eylemlerde yaşandı. İçişleri Bakanlığı’nın 23 Haziran’da yaptığı açıklamaya göre Bayburt ve Bingöl hariç 79 ilde düzenlenen eylemlere toplamda 2,5 milyon kişi katıldı.
27 Mayıs 2013 Gezi Olaylarının başladığı tarih oldu. Birkaç haftalık süreçte 27 Mayıs 1960 darbesi öncesini hatırlatan gelişmeler yaşandı. Halkın oylarıyla işbaşına gelen hükümet, tıpkı 27 Mayıs 1960 Darbesi öncesinde olduğu gibi sokak hareketleriyle baskı altına alınıp devrilmek istendi. Göstericiler, orduyu darbeye davet etti.
Özel yazılımlar yoluyla birbiri peşi sıra açılan yüzbinlerce sahte “Twitter” hesabı üzerinden, farklı görüşlerdeki kitleler olayların içine çekildi. Yalan haberler sadece sosyal medya katılımcılarınca değil, Merkez Medya ve FETÖ Medyası olarak bilinen yerel ve yabancı medya gruplarınca “FLAŞ HABER” şeklinde servis edildi.
Montajlanmış sahte resimlerle insanlar kandırıldı. Sanatçı Memet Ali Alabora’nın kitleleri olaylara katılmaya davet ettiği; “MESELE GEZİ PARKI DEĞİL ARKADAŞ, SEN HALA ANLAMADIN MI?” mesajı, olayların çevre duyarlılığından çok, hükümeti devirmeye yönelik bir eylem olduğunu ortaya koydu. Garanti Bankası’nın en üst yetkilisi açıkça protestoculardan yana tavır aldı. Cem Boyner “Ben de çapulcuyum” diyerek onlara destek verdi.
6 Haziran 2013’de Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç tarafından kabul edilen “Taksim Dayanışması” üyelerinin, bu görüşmede dile getirdiği talepler hiçbir zaman unutulmadı ve olayların aslında kimler tarafından planladığını ve eylemcilerin kimlere hizmet ettiğini ortaya koydu. Platform üyeleri;
- Gezi Parkı’nın park olarak kalmasını,
- Topçu Kışlasının yapılmamasını, projenin iptal edildiğine dair resmi bir açıklama yapılmasını,
- Atatürk Kültür Merkezi’nin yıkılmasına ilişkin girişimlerin durdurulmasını,
- Gezi eylemlerine müdahale eden tüm sorumlular ile İstanbul, Ankara ve Hatay il Valileri ile Emniyet Müdürlerinin görevden alınmasını,
- Gaz bombası kullanımının yasaklanmasını,
- Direnişe katıldığı için gözaltına alınan kişilerin derhal serbest bırakılmasını ve haklarında hiçbir soruşturma açılmamasını,
- Taksim ve Kızılay meydanları başta olmak üzere Türkiye‘deki tüm meydanlarda toplantı, gösteri, eylem yasaklarına ve fiili engellemelere son verilmesini,
istiyorlardı.
Gezi’nin baş aktörlerinden TMMOB Şehir Planlamacıları Odası İstanbul Şubesi Başkanı Tayfun Kahraman ise esas bombayı patlatıyor ve isteklerini şu şekilde sıralıyordu;
- Üçüncü Boğaziçi Köprüsü yapılmayacak,
- Üçüncü İstanbul Havaalanı yapılmayacak,
- Kanal İstanbul Projesi yapılmayacak,
- Hidro elektrik santrali inşaatları durdurulacak.
Gezi eylemlerinin esas amacı işte bu isteklerden sonra daha iyi anlaşıldı. Türkiye’nin bölgesel güç olması engellenmek isteniliyordu.
AK Parti’nin dış politikasından rahatsızlık duyan Suriye ve İran gibi ülkelerin yanı sıra ABD ve Avrupa ülkeleri de Gezi Olaylarında açık tutum aldı. Claudia Roth başta olmak üzere bazı Avrupalı parlamenterler Taksim’de ki Gezi Olaylarına bizzat katıldı. Hemen her ilde tencere tava çalma eylemleri başlatıldı.
ABD televizyon kanalı CNN, Gezi Olaylarına tepki amaçlı düzenlenen ve milyonların destek verdiği AK Parti mitinglerini bile, sanki hükümet karşıtı eylemlermiş gibi gösterecek kadar çılgınlaştı. CNN’in yalan haberciliği Gezi’nin simgelerinden biri haline geldi.
CHP’ye yakınlığı ile bilinen Halk TV, İşçi Partisi’ne yakınlığı ile bilinen Ulusal Kanal, Alevi kesimlere yakınlığı ile bilinen CEM TV eylemler boyunca yer yer canlı yayınlarla, program ve marşlarla eylemleri günler boyu destekledi.
3 Haziran’da Bloomberg HT ekranlarında yayınlanan ve sunuculuğunu Ali İhsan Varol’un yaptığı “Kelime Oyunu” yarışmasında, tüm sorular Gezi Parkı eylemlerinde kullanılan gaz bombası ve medyanın sansürüne uğrayan sözcüklerden oluştu.
Duman adlı müzik grubu protestolara destek için “Eyvallah” adında bir şarkı bestelerken, Demir Sert, 31 Mayıs sabah beşte Gezi Parkı’nda yaşadıklarını anlattığı “Bu Gaz Bi Harika Dostum” isimli şarkıyla protestoculara destek verdi.
Boğaziçi Caz Korosu, “Çapulcu musun Vay Vay” adındaki şarkıyı yaparken, Kardeş Türküler, Başbakan’ın sözlerinden ilhamla “Tencere tava hep aynı hava” şarkısını besteledi.
Oğuzhan Uğur, çapulcu ve ayyaş söylemini eleştiren “Birinci Vazife” adında bir şarkı yaptı. Marsis, Gezi Parkı olaylarında Başbakan’ın tutumunu “Oy Oy Recebum” adlı şarkıyla eleştirdi.
Müzisyen Fazıl Say, sahne aldığı konserde tencere çalarak olaylara destek verdi. Boyner Grubu adına Ümit Boyner, Herry markasının sahibi Selami Sarı, Silk & Cashmere markasının kurucusu ve CEO’su Ayşen Zamanpur gibi perakende grupları, Taksim Meydanına alışveriş merkezi inşa edilmesi durumunda burada yer kiralamayacaklarını açıkladı.
31 Mayıs 2013’te ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jen Psaki, Taksim Gezi Parkı’ndaki olaylardan “kaygı duyduklarını” açıkladı.
1 Haziran 2013’te ise Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi sözcüsü Laura Lucas, barışçıl halk gösterilerinin demokratik ifadenin bir parçası olduğunu belirtip “kamu otoritelerinin sorumlu ve itidalli davranmalarını bekliyoruz” şeklinde açıklama yaptı.
Avrupa Parlamentosu, 13 Haziran 2013 tarihinde, İstanbul Gezi Parkı protestolarında polisin aşırı güç kullanmasını kınayan bir karar tasarını onayladı. Avrupa Parlamentosu aldığı kararda; şiddetten sorumlu polis memurlarının yargı önüne çıkarılmasını, gözaltındaki barışçıl protestocuların salıverilmesini ve kurbanlara tazminat ödenmesini istedi.
Uluslararası Af Örgütü ise 31 Mayıs 2013’de yayınladığı basın bildirisiyle olayları protesto etti.
Gezi olayları tam anlamıyla 23 Haziran’da bastırıldı. Başbakan Erdoğan’ı Tunus seyahati dönüşünde İstanbul Havalimanı’nda karşılayan milyonlar, “YETER ARTIK SÖZ MİLLETİN!” diye kükreyince, çapulcuların tamamı kuyruklarını bacaklarının arasına sıkıştırıp sokak ve meydanlardan çekildi.
Fenerbahçe-Beşiktaş Türkiye Kupası maçında yaşanan olaylar 24 Haziran 2018’de yapılacak erken seçim sürecinde sokakları karıştırmak için planlanmış muhteşem bir organizasyondur.
Gezi olayları sırasında Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaray taraftarı olan bazı kişilerin hükümete karşı ne denli kışkırtıcı eylem ve faaliyetler içerisinde yer aldığını, Ali Sami Yen Stadının açılışı sırasında dönemin Başbakan’ı Sayın Erdoğan’ın nasıl protesto edildiğini, Gezi olayları sırasında Çarşı grubunun Dolmabahçe’deki Başbakanlık ofisini basıp Erdoğan’ı ele geçirmek için saldırı düzenlediğini herhalde hatırlamayan yoktur.
Spor kulüpleri üzerinden bu ülkenin toplumsal sinir uçlarıyla oynanılmasının temel sebebi; Başkanlık sistemine geçilecek son virajda Türkiye’nin durdurulmak istenilmesidir.
Evet! Gerçekten bu son virajdır. Bu aşamayı da geçersek artık Türkiye’nin önünde hiçbir devlet, hiçbir güç duramayacaktır.
Bu virajı geçersek Lozan’ı tartışırız, Montrö’yü yırtarız, 12 Adaları alırız, Musul, Kerkük ve Halep’i alıp Misak-ı Milli’yi teessüs ederiz.
24 Haziran 2018 seçimlerine kadar Türkiye’de çeşitli şekillerde sokak olayları ve toplumsal eylemler tertip ederek “Gezi” kalkışması tarzı ayaklanmalar çıkartmak isteyen çapulcu vatan hainleri sürüsüne sesleniyorum; “İnanın bu defa hiç kimse Reis’in çağrısını bile beklemeden sokağa iner, sizi sopayla değil silahla kovalar ve yakaladığı yerde infaz eder.”
Ama illâ da sokaklara dökülmek ve içinizdeki devrimci ruha kulak vermek istiyorsanız, “İşte hendek, işte deve!”.
Fakat şu bir gerçek ki önümüzdeki 65 gün oldukça sıcak geçecek ve hemen her gün yeni bir ihanet, hainlik, ahlaksızlık ve şerefsizlikle karşılaşacağız.
Dr. Mehmet Hakan SAĞLAM
Gezici çapulcuları bolsevikleri ateistleri büyük bir kısmı benim bildiğim bir gsm de çalışıyorlar…