(Article 067-23.03.2015)
21 Mart 2015’de Diyarbakır meydanında Abdullah Öcalan’ın barış ve silahsızlanma mesajı okundu. Mesaj, bu coğrafyadaki kardeş kavgasını nihayete erdirecek samimi arzular içermekteydi. Türkiye’nin neredeyse son 40 yılının heba olmasına neden olan ve bence boşu boşuna yaşanmış bir savaşın, bizzat devlete başkaldıran yapının liderince nihayete erdirilmesi çok ama çok önemli. Barış sürecinin akamete uğratılması hususunda Türkiye’nin tüm düşmanları son üç yıldan beri el birliği etmişçesine Hükümet’e karşı savaşıyor ve göğüs göğse mücadele veriyor.
MİT ile PKK yetkilileri arasındaki Oslo görüşmelerinin medyaya sızdırılması, üst düzey üç PKK’lı kadının Fransa’da şüpheli bir şekilde infaz edilmesi, Hakan Fidan’a yönelik yargı operasyonu, 2013 Gezi Olayları, 17/25 Aralık 2013 Darbe Girişimi, MİT tırlarının Adana’da durdurulması, son dönemde gemi azıya alıp kışkırtıcı açıklamalar yapan Selahattin Demirtaş’ın uçuk kaçık beyanatları hep bu senaryonun parçasıydı.
Çözüm sürecinin üç tane çok önemli aktörü vardır ki bunlardan birincisi şüphesiz o dönemin başbakanı olan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ikincisi MİT Müsteşarı Hakan Fidan, üçüncüsü ise Abdullah Öcalan’dır. Bu üçlüye şimdilerde ulusalcı geçinen bazı hainler dört bir taraftan saldırıyor. Nedenleri çok çeşitli. Bazıları barış ve kardeşlik projesinin ülkeyi böleceğinden hareketle hükümete, bazıları Kürtlerle pazarlık yaptı diye Erdoğan’a, bazıları Türk devletine karşı savaşı sonlandırdığı için Abdullah Öcalan’a sayıp sayıştırıyor. Bu projenin başarıyla sonuçlanmasının en önemli nedeni, hiç şüphesiz sorunu kendi aramızda çözmemizden kaynaklanıyor. Oslo görüşmelerinde üçüncü göz olarak devreye giren ülkenin süreci bizzat sabote ettiğini lütfen unutmayalım. Kürtlerle Türkler masanın efrafına oturmuş ve anlaşmazlık konularını medeni bir şekilde konuşup görüşmüş ve neticede el sıkışmıştır. Ülkemize hayırlı olsun.
Barış ve Kardeşlik Projesi hususunda herşey yolunda giderken yaklaşan milletvekilliği seçimleri sırasında ortaya yeni bir aktör çıktı. Hem de hiç umulmadık birisi: Bülent Arınç. Gezi Olayları sırasında Taksim Platformu üyelerini kabul edip, onlara bir “ağabey” edasıyla sahip çıkan ve üç beş çapulcudan övgü alabilmek için Türkiye’nin dört bir yanında sergilenen vandallık ve ahlaksızlıkları demokratik bir hak gibi yorumlayan Bülent Arınç’a o günlerde Başbakan Erdoğan çok ciddi tepki göstermiş ve ikili arasında soğuk rüzgârlar esmişti.
Bülent Arınç, AK Parti’nin kurucularından birisi olup, yaşına hürmeten çoğu kişinin saygı gösterdiği önemli bir isim. Ancak Nevruz gibi çok önemli bir günde Hükümet ile Cumhurbaşkanı arasında sanki bir çatlak varmış görüntüsünde açıklama yapması, Okyanus ve Merkez Medya’da hemen karşılık buldu ve bugünün gazete manşetleri Bülent Arınç’ı kahraman ilan etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ukrayna ziyareti öncesinde havaalanında bir açıklama yapmış ve HDP heyetince İmralı’ya yapılan ziyaretlerin artık belli bir sınırlamaya tabi tutulmasını, Dolmabahçe görüşmesi sırasında HDP heyeti ile Başbakan Yardımcısı’nın poz vermesinin Öcalan’ı siyasallaştıracağını söylemişti.
Bu açıklamanın üzerinden 24 saat geçmemişti ki Bülent Arınç’ın biti kanlandı ve öğretmeninin gözüne girmek için sabırsızlıkla parmak kaldıran ve sıranın üzerine çıkmaya çalışan çocuklar gibi hemen mikrofonların karşısına geçip, kendisine yılların verdiği vakar ve ciddiyeti bir tarafa bırakıp Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı eleştirmeye başladı. Hem de ne eleştirme. Ankara’da ‘Barış Kenti Kudüs‘ zirvesine katılan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İzleme Heyeti ile ilgili sözlerine karşılık; “Cumhurbaşkanı Erdoğan, çözüm sürecini başlatan ve bugüne getiren kişidir. Altı aydır Başbakan Davutoğlu ve hükümeti çözüm sürecini başarılı bir sonuca ulaştırmak için gayret sarf ediyor. Bugün geldiğimiz noktadan ve yarın geleceğimiz noktadan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın habersiz sayılması mümkün değildir ve her şeyi çok iyi bilmektedir. Ülkeyi yöneten hükümettir, sorumluluk da hükümettedir. Erdoğan’ın bu sözlerini şahsen uygun bulmuyorum. Hükümeti eleştirir noktaya gelmesini doğru bulmuyorum. Bugün geldiğimiz noktadan ve yarın geleceğimiz noktadan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın habersiz sayılması mümkün değildir ve her şeyi çok iyi bilmektedir. Başbakan Davutoğlu haftalık görüşmelerinde, Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında kendisine bilgi sunulmaktadır. Dolaysıyla bu konuşma, yani ‘Ben bundan hoşlanmadım’ veya ‘Bu hoşuma gitmedi’, ‘Ben bunu soğuk karşıladım’ , ‘Bunu sıcak karşıladım’ şeklindeki beyanları kendi hissi beyanlarıdır, kendi düşünceleridir. Hükümetimizin yürüttüğü süreç sorumluluk olarak hükümetimizin üstündedir. Bu konuşmaları kendi özgün düşünceleri olarak kabul edebiliriz. Buna da saygı duyarız. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu tür konuşmaları eleştirilere yol açabilir. Ben şahsen hükümetimiz adına değil ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı çok sevdiğimiz için onun yıpranabileceği düşüncesiyle bunu elbette uygun görmediğimi ifade etmek zorundayım” dedi.
Dün, “Başbakan yardımcısının sigortalarında her halde bir sorun var” diye düşünürken, Bülent Arınç’ın Cumhurbaşkanı’na yönelik salvoları bugünde devam etti ve “Davutoğlu’nu Cumhurbaşkanı’nın saldırısından korumak benim görevim” mealinde bir açıklama yaptı. Artık kanaat getirdim ki Arınç’ta ciddi bir psikolojik rahatsızlık var ve kendini kontrol edemiyor. Erdoğan ile Davutoğlu arasındaki uyum ve dostluk herkesin malumudur. Arınç gibi deneyimli bir siyasetçinin hareketlerini ve dilini kontrol edemez duruma gelmesi gerçekten üzücü bir durum. 1995 yılından beri milletvekili sıfatıyla TBMM’de yer alan ve AK Parti içerisinde üç dönem milletvekilliği yapmış olan bir kişinin, milletvekilliği görevine bir dönem ara verecek olma mecburiyetinde kalmasının verdiği olumsuz ruh haliyle kendini kaybedecek duruma gelmesi çok ama çok üzücü bir durum. İnsanların, kendilerini sanki bu dünyaya milletvekili olmak için gelmiş ve milletvekili olarak da ölmek zorundaymış gibi hissetmeleri ne kadar kötü bir şey değil mi? Gerek Arınç gerekse AK Parti milletvekillerinin bilmeleri gereken asıl konu; kendilerinin tek başlarına hiç ama hiç bir anlam ifade etmediği.
Evet beyler, siz tek başınıza koskocaman bir “hiçsiniz”. Kamuoyu nezdinde siyaseten hiçbir karşılığınız bulunmamaktadır. Bu millet asla size oy vermiyor. Hatta birçoğunuzdan haz bile duymuyor. AK Parti’nin yüzde 52 oranında oy almasının tek sebebi Recep Tayyip Erdoğan’ın bizzat kendisidir. Türkiye düşmanları işte bu durumu çok iyi bildiklerinden, hiç bir zaman size değil Erdoğan’ın üzerine oynamaktadırlar. Kusura bakmayın ama Bülent Arınç gibilerin sistemdeki tek rolü problem yaratmaktan ibarettir.
Sayın Arınç ve diğerlerinin, olmayan karizmaları ile bu partiye -kendi oyları dışında- tek bir ilave oy getirebilmesi mümkün değildir. 7 Haziran seçimleri için kendi seçim bölgesine gidip şehir meydanında 100 kişiyi bir araya getirebilecek kaç milletvekili var? Hiç kimse kendini kandırmasın. Erdoğan üstüne lazım olmadığı halde milletvekili ve bakanların çapsızlığını görüp meydanlara indi ve bu seçimi milletvekili seçimi havasından çıkartıp adeta başkanlık sisteminin oylanacağı referandum ortamına soktu. Bu millet, Erdoğan’ın cesaretine, dürüstlüğüne, hitabet kabiliyetine ve toplumla kurduğu güçlü bağa oy veriyor. Gezi olayları sırasında ve sonrasında yaşanan çok sayıda darbe girişimi ve kumpas faaliyetinde gıkları dahi çıkmayan ve ortalıkta görülmekten imtina eden, tek bir beyanat vermeyen ve aksine Erdoğan hakkında atıp tutan tuzluklar sadece İdris Naim Şahin, İdris Bal, Ertuğrul Günay ve Hakan Şükür gibi kişilerle sınırlı değil ki.
Erdoğan, Tunus dönüşü Atatürk havalimanında o meşhur konuşmasını yapmamış olsaydı bu milletvekillerinin tamamı –eğer cezaevine atılmamışlarsa- Ayetullah’ın safına geçmiş ve ona biat etmiş olacaklardı. Arınç, freni tutmayan bir kamyon misali beton duvara doğru olanca hızıyla gidiyor. Haziran’a az kaldı. 7 Haziran sonrasında Arınç’ı iki ihtimal bekliyor. Ya kendisine saygı duyulan ve akıl danışılan bir “akil” adam olacak, ya da halk nezdinde itibarını kaybetmiş ve itibardan yoksun bir kişi olarak unutulup gidecek. Şu anki gidişat ikinci ihtimalin daha yüksek olduğunu gösteriyor. Üçüncü bir ihtimal daha var ki o da; Abdüllatif Şener, İdris Bal, İdris Naim Şahin, Erkan Mumcu, Emine Ülker Tarhan gibilere özenip yeni bir parti kurması ve AK Parti’ye alternatif yeni bir parti lideri olarak Erdoğan’a cephe alması. Böyle bir durumda tüm ulusalcıların, çapulcuların ve sosyalistlerin ve hatta CHP’lilerin bile Bülent Arınç’a oy vereceğinden eminim. Ayrıca Ayetullah’ın tüm kadrosu da ona oy verecek. Ve hatta yaptırdığı TV dizisinde Peygamber efendimizi kamyonet kasasına bindiren ve sair zamanlarda onunla sık sık muhabbet etmeye alışkın olan Ayetullah hazretleri, Arınç’la ilgili uhrevi bir rüya bile görecek.
Ayetullah’ın Bülent Arınç hakkındaki kehanetlerini ve göreceği rüyayı sizlere şimdiden anlatayım. Ayetullah hıçkıra hıçkıra ağlayarak diyecek ki; “Akşam bir rüya gördüm. Rüyam da Hz. Muhammed (S.A.V.) efendimiz sağ yanına dört halifesini sol yanına da Bülent Arınç’ı almıştı. Peygamber efendimiz; ‘Türkiye‘yi düze çıkarsa çıkarsa ancak Bülent Arınç çıkartır’ dedi ve halifelerine dönüp ‘Bülent Arınç’a biat edip onun elini öpün’ dedi. Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Ali ve Hz. Osman büyük bir saygı ve hürmetle Arınç’ın elini öpüp, ‘yolun açık olsun ya Bülent var git yoluna, Türkiye’yi Recep Tayyip Erdoğan’dan ancak sen kurtarırsın’ dediler. Peygamber efendimiz beni de sıkı sıkı tembihledi ve ‘Aman Fetoş, Bülent’i bu kutlu yolda yalnız bırakma ona sahip çık ve koru, yolunuza taş koymaya çalışanlar olursa da kaset, kulak, böcek, montaj falanla işi organize et, sen işini bilirsin’ dedi.”
Rüya bu ya olur mu olur. Ayetullah’ın bu rüyayı televizyon kanallarında salya sümük ağlaya ağlaya müritlerine anlattığını bir düşünsenize. Ondan sonra kim tutar Bülent’i? Zaten ağlak bir tip. Fethullah Pensilvanya’dan, Bülent Manisa’dan ağlar ağlar durur artık.
Sayın Bülent Arınç, itibarınızı daha fazla sıfırlamadan lütfen kendinize gelin. “Başbakanı korumak benim görevim” değip Davutoğlu’nun arkasına saklanma gafletine de kapılmayın. En sevdikleriniz bile sizi terk edecek, yapayalnız kalacaksınız. Erdoğan ile söz düellosuna girmek size hiçbir şey kazandırmayacak. Bunu çok kısa sürede anlayacaksınız, fakat iş işten geçmiş olacak.
Yeni Türkiye’de, Eski Türkiye’nin siyasetçisi olduğunuzu bizlere çok güzel ispat ettiniz. Bir “aksakallı” olarak sizi seven insanlar şimdilik var. Ancak bilin ki Türk halkı hainleri asla affetmez. Geçmişte partilerinden istifa edip kendini bir matah zannederek parti kuranların bugün düştükleri durum ortada. Artık onların ne yüzlerine bakan var, ne de hâl ve hatırlarını soran. Bugün bu kişiler gök kubbenin altında hoş bir sada olarak dahi anılmıyorlar.
Sizin sonunuzda onlarla aynı olacak gibi görünüyor. Bu yolda emin adımlarla ilerliyorsunuz. Ama şundan emin olun yalnız değilsiniz. Türkiye’nin tüm düşmanları bugün sizi alkışlıyor, sizden övgüyle bahsediyor. Kendinizle gurur duyabilirsiniz.
DR.Mehmet Hakan Sağlam