(Article 070-01.04.2015)
“Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin. Bilakis onlar diridirler, fakat siz hissedemezsiniz.” (Bakara 154)
Bugün Türkiye’de çok ilginç olaylar birbiri peşi sıra yaşandı. Önce saat 10.36’da tüm Türkiye’nin elektriği kesildi. Ardından İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde görev yapan Savcı Mehmet Selim Kiraz, DHKP-C denilen terör örgütü mensuplarınca odasında rehin alındı ve sonrasında kalleşçe katledildi. Rehin alma girişimiyle başlayan eylem sonrasında teröristlerce vurulan savcımız maalesef hastanede şehit oldu.
Sayın savcımızın ölümüne sebep olan terör örgütü hakkında yazılacak çok şey var ama öncelikle elektrik kesintisine değinmekte fayda var. Genel seçimlerin yapılmasına çok az bir zaman kaldı. 7 Haziran 2015 tarihinde Türk halkı yeni milletvekillerini seçecek ve daha da öte ülkenin gelecek yüzyıllarını şekillendirecek olan “başkanlık” sistemine geçilip geçilmeyeceğine karar verecek. Bundan bir ay kadar önce önümüzdeki aylarda her türlü provokasyonun yaşanabileceği, ses getirici eylemlerin yapılabileceği hususunda bir yazı kaleme almıştım. Maalesef bugün bu tarz bir eylem gerçekleşti. Tüm Türkiye’de elektriklerin neredeyse 7-8 saat boyunca kesilmesi, trafik ışıklarından MOBESE kameralarına kadar hemen her cihazın çalışamaz duruma getirilmesi acaba belli bir senaryonun hayata geçirilmesi amacıyla mı yaşandı. MOBESE kameralarının kör edilmesi seçim arefesinde Türkiye’nin tüm şehirlerinde belli bir hareketliliği gizlemek amacıyla mı tertip edildi? Seçim öncesinde ülke çapında provokatif eylemler düzenlenmesi ve Hükümet’in aciz gösterilmek suretiyle oy kaybına uğratılması planlanmaktadır.
DHKP-C terör örgütü mensupları, Sayın Savcı’yı rehin aldıktan sonra Gezi Olayları sırasında başından gaz fişeği ile yaralanan 14 yaşındaki KÜÇÜK TERÖRİST Berkin Elvan’ı vurduğu iddia edilen polislerin adliyeye getirilmesini talep ettiler. Tabii bu istekleri yerine getirilmedi ve sonuç Cumhuriyet’in savcısı açısından kötü bitti. Ellerini kollarını sallaya sallaya adliyeye giren teröristlerin avukat cüppesi ile herhangi bir aramaya tabi tutulmaksızın binaya girmeleri ise işin bir diğer üzücü yanı.
Savcı’nın rehin alınması ve DHKP-C afişleriyle süslenen odadan resimlerin servis edilmesiyle beraber, sosyal medyada hemen “Berkin Elvan’ın intikamı alınacak”, “Suçlular cezasını çekecek” gibilerinden mesajlar dolaşmaya başladı. Üstelik bu mesajlar terör örgütü mensuplarınca değil, medya ve basın dünyasının önde gelen isimlerince paylaşıldı. Merkez ve Paralel medya mensuplarının bu teröristleri “eylemci” olarak nitelendirmeleri ahlaksızlık ve hainlikten başka bir şey değildir.
68 Kuşağı olarak bilinen ve bugün yaşları 70’lere dayanmış olan “devrimci ruh” çok ihtiyarlamış olduğundan ortalıkta sayısız miktarda sahte 68’liler kuşağı mensubu türemişti. Etrafımda benimle aynı yaşta olan ve 1968 yılında herhalde bir veya iki yaşında bebek olduğu halde, kendini 68 kuşağının yılmaz devrimcileri olarak nitelendiren çok sayıda “sahte solcu” mevcut. Bu sahte solculardan hiçbir şey olmayacağı anlaşılınca Gezi Olayları’na katılanlar kendilerini bir anda “Gezi Devrimcisi” olarak nitelendirmeye başladı. Gezi Eylemleri’ne birkaç tane “Devrim Şehidi!” gerekiyordu ki onların imdadına da Berkin Elvan denilen küçük bir terörist yetişti. Berkin Elvan bir “teröristtir”. Berkin Elvan’ı kendilerine idol yapan, hemen her eylemde onun adını malzeme yapan kişiler de teröristtir. Bugün öldürülen savcımızın katilleri, sadece operasyon sırasında öldürülen kişilerle sınırlı değildir.
Berkin Elvan denilen teröristin ölümünü bahane ederek ona destek veren geziciler, ulusalcılar, solcular ve sol örgütlerin sempatizanları da KATİLDİR.
Teröristleri bir kahraman olarak isimlendiren ve “geziye katılan her genci alnından öperim” diyen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’da KATİLDİR”.
“Bu eylem nasıl biterse bitsin çıkarılacak tek ders var: çocukları vurmayın, anneleri, yuhalatmayın” diye tweet atan Mirgün Cabas’da KATİLDİR.
“Berkin’in öldürülme emrini kim verdiyse, Çağlayan’a müdahale emrini o vermiştir. Kan sızıyor ellerinden, kollarından, paslı dişlerinden” diye tweet atan CHP milletvekili Hüseyin Aygün’de KATİLDİR.
“DHKP-C Savaşçıları Berkin Elvan’ın hesabını sormak için şu anda Çağlayan adliyesinde eylemde” diye tweet atan Samanyolu TV muhabiri Asım Yıldırım’da KATİLDİR.
“Hiç kimse ölmeyebilirdi. Berkinin katillerini açıklayın talebini karşılamak yerine içeride kim varsa öldürmeyi tercih eden katil devlet” diye tweet atan Barış Atay’da KATİLDİR.
“Berkin böyle öldürülmeseydi, sonra da en azından etkin soruşturma yapılsa, zanlılşar adaletten kaçırılmasaydı, bugünü böyle yaşamayacaktık” diye tweet atan Banu Güven’de KATİLDİR.
“Adliyedeki eylemciler IŞİD militanı olsaydı, emin olun kıllarına bile zarar gelmezdi. Devletin fıtratı bu!” diye tweet atan Gazeteci Ceyda Karan’da KATİLDİR.
“Toptan öldürme neyi çözdü..! Sonuç vahim üzücü; çözüm mümkündü, üzgünüz, B.Elvan ailesine SABIRLAR diliyorum, sadece, adaleti istemişlerdi” diye tweet atan HDP Milletvekili Hasip Kaplan’da KATİLDİR.
“14 yaşında Berkin Elvan’ı öldüren polisi 13 aydır bulamayan hukuk sistemi aslen adaleti rehin almıştır” diye tweet atan Koray Çalışkan’da KATİLDİR.
“Zalimsin TC…” diye tweet atan Hayko Bağdat’da KATİLDİR.
DHKP-C mensuplarınca adliye binasına baskın yapılıp Savcı Mehmet Selim Kiraz rehin alındığında, savcı beyin başına böylesine kötü bir olayın geleceği adeta içime doğdu. Çünkü DHKP-C normal bir terör örgütü olmayıp, tamamen taşeron çalışan bir yapı. Birisi size “PKK, ASALA, IRA, IŞİD nedir?” diye sorsa, bu örgütleri ve amaçlarını bir şekilde tarif edebilirsiniz. Ancak DHKP-C’yi tarif edebilecek tek bir kişiyi tanımıyorum. DHKP-C’nin eleman temin etme ve örgütlenme sürecindeki propaganda söylemi, Marksist-Leninist temelde şekillendirilmiştir. Devlet yapısının reddedildiği ve devlete ait olan her şeyin düşman olarak görüldüğü bu anlayışta, anarşi meşru bir yöntem olarak görülmekte ve düzenin değiştirilmesi için, masum insanlar dahil ölümlerin yaşanması gayet doğal karşılanmaktadır.
Örgütün eylemlerine bakıldığında bu amaçsızlık rahatlıkla görülüyor. Hemen herkes DHKP-C saldırısına konu olabiliyor. Bu örgütün 1991’dan Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın öldürüldüğü bugüne kadar gerçekleştirdiği eylemlere dikkatle bakmak gerekiyor.
- Ocak 1991’de emekli Yarbay Ata Burcu’nun ve emekli Korgeneral Hulusi Sayın’ın öldürülmesi.
- Şubat 1991’de İncirlik üssünde görevli üç ABD vatandaşının kaçırılarak öldürülmesi.
- Nisan 1991’de eski sıkıyönetim komutanı emekli Tümgeneral Memduh Ünlütürk’ün öldürülmesi.
- Aralık 1991’de İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Şakir Koç ve şoförünün öldürülmesi.
- Şubat 1992’de İstanbul Şişli’de gasp masasında görevli 5 polisin bir kıraathanede öldürülmesi.
- Temmuz 1992’de Cağaloğlu’ndaki İstanbul Emniyet Müdürlüğü binasına roket atarlı saldırı düzenlenmesi ve emekli Oramiral Kemal Kayacan’ın öldürülmesi.
- Körfez Savaşı sırasında ABD Emperyalizmini protesto etmek amacıyla iki ABD askeri personelinin öldürülmesi, yirminin üzerinde ABD ve NATO askeri ve lojistik tesislerinin bombalanması.
- 1 Ocak 1995’de İstanbul Kasımpaşa’da Koç Holding deposunun basılarak tahrip edilmesi.
- 9 Haziran 1995’de DYP Şişli binası önünde nöbet tutan Rüştü Erdem isimli polis memurunun öldürülmesi.
- 29 Eylül 1995’de İstanbul Maslak’ta İl Jandarma Alay Komutanlığı giriş kapısı önünde gece nöbeti tutan Tarkan Yağcı ve Serdar Öztürk isimli Jandarma erlerinin DHKP-C üyesi Mustafa Duyar ve İsmail Akkol tarafından çapraz ateşe tutularak öldürülmesi.
- 9 Ocak 1996’da Sabancı Center’ın 25. katında Sabancı Holding Yönetim Kurulu Üyesi Özdemir Sabancı, ToyotaSA genel müdürü Haluk Görgün ve sekreter Nilgün Hasefe’nin öldürülmesi.
- 10 Eylül 2001’de Taksim Gümüşsuyu caddesindeki polis noktasına DHKP-C üyesi Uğur Bülbül tarafından canlı bomba saldırısı düzenlenmesi.
- 16 Haziran 2012’de Gaziosmanpaşa’da Zekeriya Yurdakul isimli polis memurunun Hasan Gönen ve Sultan Işıklı isimli DHKP-C’liler tarafından vurularak öldürülmesi.
- 21 Temmuz 2012’de İstanbul Sultangazi 75.yıl mahallesinde kimlik kontrolü yapan polislere bir taksinin içinden ateş açılması.
- 11 Eylül 2012’de İstanbul Sultangazi 75. Yıl Polis Merkezi’ne DHKP-C üyesi İbrahim Çuhadar tarafından canlı bomba saldırısı düzenlenmesi ve polis memuru Bülent Özkan’ın şehit edilmesi.
- 9 Aralık 2012’de İstanbul’da Bahçelievler İlçe Emniyet Müdürlüğü Yenibosna 75’inci Yıl Polis Merkezi’ne saldırı düzenlenmesi.
- 11 Aralık 2012’de İstanbul Gaziosmanpaşa’da Mücahit Daştan isimli polis memurunun öldürülmesi.
- 1 Şubat 2013’de Ankara’da ABD Büyükelçiliği’ne canlı bomba saldırısı yapılması ve büyükelçilikte çalışan güvenlik görevlisi Mustafa Akarsu’nun öldürülmesi.
- 19 Mart 2013’de Ankara Kızılay meydanında bulunan Adalet Bakanlığı ve AK Parti Ankara Genel Merkezine 15 dakika ara ile saldırı düzenlenmesi.
- 21 Eylül 2013’de Ankara Dikmen’de Emniyet Genel Müdürlüğü ve ek binalarına roketli saldırı düzenlenmesi.
- 12 Mart 2014’de Berkin Elvan’ın cenazesinin defnedildiği akşam Okmeydanı’nda DHKP-C ‘liler ile karşıt görüşlüler arasında çıkan kavgada Burak Karamanoğlu isimli bir gencin DHKP-C ‘lilerce vurularak öldürülmesi.
- 14 Ağustos 2014’de Kartal Adliyesi’ne uzun namlulu silahlarla saldırı düzenlenmesi.
- 14 Ağustos 2014’de Ataşehir-Yenisahra’da bir polis aracının uzun namlulu silahlarla taranması.
- 1 Ocak 2015’te Dolmabahçe Sarayı’na Fırat Özçelik adlı DHKP-C militanınca saldırı düzenlenmesi.
- 31 Mart 2015’te İstanbul Çağlayan Adalet Sarayı’nda rehin alınan Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz’ın öldürülmesi.
Türkiye’de son bir buçuk yıldan beri yaşanan olaylar aslında Eski Türkiye heveslileri ile Yeni Türkiye sevdalılarının güç mücadelesinden başka bir şey değil. Zayıf, cılız ve biçare bir Türkiye’de rahatlıkla at koşturan, kendi derebeyliklerini kurup Türkiye’yi yıllar boyu bir adım öteye taşıyamayan iktidar ve güç heveslileri, onlara taşeronluk yapan terör örgütleri, maddi destek sağlayan yerli ve yabancı finans grupları, Pİ-AR desteği sunan paralel ve merkez medya mensupları ve sayısı belirsiz çok sayıda vatan haini bu günlerde işsiz güçsüz.
Türkiye bu safralardan arındıkça gücünü fark ediyor, kendine olan güveni artıyor, özüne ve köküne geri dönüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu’nun Ortadoğu, Balkanlar, Afrika ve Kafkas coğrafyasına gösterdiği yakın ilgi bunun en büyük göstergesi. Türkiye’nin bölgesel gücünden, artan itibarından, dünya çapındaki etkinliğinden rahatsız olan ülkelerin tek umudu; işte bu “Eski Türkiye heveslileri”.
Sayın Savcı Mehmet Selim Kiraz hakkın rahmetine kavuştu ve şehitlik mertebesine ulaştı. Allah rahmet eylesin, mekânı Cennet olsun.