(Article 102-08.09.2016)
“Evlâdı Kerbelayıh. Bi hatayıh. Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir.”
15 Temmuz 2016 gecesi ve sonrasında yaşananlar Türkiye’nin siyasal, politik ve toplumsal yaşamında inanılmaz bir kırılma noktası olarak zihinlerimize mıh gibi çakıldı.
Televizyon kanallarının Darbe Kalkışması’nı anlatan programlarını kaçırmamaya çalışıyorum. Hemen her meslek grubundan ve her kesimden yüzlerce insanın o gece yaşadıklarını izlediğimde; hemen herkeste müthiş bir iman, tarifi mümkün olmayan bir vatan ve millet sevgisi ve daha da önemlisi sanki ilahi bir emir almışçasına belli bazı noktalara koştura koştura gidip tankların ve zırhlı araçların önünde dimdik durduklarını gördükçe ağlıyorum.
Bu millet, dünyanın hemen her noktasında yaşanan yüzlerce darbenin üzerine büyük bir çizik çekmiş ve bundan üç beş gün önce Brezilya’da “Yargı” darbesiyle görevinden uzaklaştırılan Dilma Rousseff’e sahip çıkmak amacıyla sokağa dökülen yüzbinlerce insanın “Türk Bayrağı” ile gösteri yapmasına sebep olmuştur. “Türkler başardı, biz de başarabiliriz!” sloganıyla sokaklarda eylem yapan ve Türk bayrağını öpen Brezilyalıları görünce gururlanmamak mümkün mü?
Darbe gecesi küçücük çocuklarını evde bırakıp, “bu vatan gittikten sonra çocuklarımın ne kıymeti var” içgüdüsüyle kendini sokaklara atan yüzbinlerce Türk vatandaşının bir kısmı evine döndü, dönemeyenler ise bu mukaddes vatan ve aziz millet uğruna şehitlik mertebesine ulaştı. Hemen her şehit cenazesinde kameralara yansıyan ortak görüntüler ise bizim ne kadar asil bir millet olduğumuzu ortaya koymadı mı? Tüm şehit cenazelerinde tek bir şehit yakını dahi, ne devlet ve milletine ne de kaderine asla sitem etmedi.
Gelelim darbe sonrası yaşananlara ve bu asil millete yapılan haksızlıklara.
Devletin içerisine sızmış onbinlerce FETÖ mensubu hızlı bir şekilde devlet kademelerinden tasfiyeye ve tutuklanmaya başlandı. Ordu, emniyet, adalet ve yargı kurumlarına sızmış FETÖ mensupları geçmişten beri zaten çok bariz şekilde renklerini belli eden kişilerdi. Bu noktada görevden alınan kişiler hususunda zerre kadar şüphem yok. Gazetecilerin ve basın mensuplarının renkleri de barizdi. Bu cemaate bağlı üniversite, hastane, poliklinik, dershane, kolej ve diğer eğitim kurumlarında görev yapan kişilerin durumu da üç aşağı beş yukarı belliydi. Cemaate ait şirketlerin yöneticileri ile TUSKON benzeri yapılanmalar içerisinde yer alıp bu cinayet şebekesine para aktaran işadamlarına yönelik tutuklamaları da hiçbir şekilde eleştirmiyoruz.
Ancak, devletin çeşitli kurum ve kuruluşlarında görev yapıp, ekmeğinden başka hiçbir şeyi düşünmeyen, çoluk çocuğunun rızkı için çalışıp didinen ve bu cemaatle uzaktan yakından ilgisi olmayan kişilere yönelik görevden almalar ve memuriyetten uzaklaştırmalar işin rengini hızla değiştiriyor ve FETÖ yapılanmasına yönelik operasyonları sulandırıyor.
28 Şubat sürecinde Sincan sokaklarında tank yürütmek suretiyle hükümeti tehdit eden darbeci paşalara yönelik gerçekleştirilen Ergenekon ve Balyoz Operasyonları ilk başlarda doğru bir rotada icra edilirken, sonrasında Zekeriya Öz başta olmak üzere cemaatin savcı ve hakimlerince sulandırılmamış mıydı? Aynı sulandırma işlemi şimdi maalesef FETÖ operasyonlarında da yapılmaya başlandı.
Maliye Bakanlığı’ndan Milli Eğitim Bakanlığı’na, Sağlık Bakanlığı’ndan Tarım Bakanlığı’na kadar hemen her devlet kurumunda tasfiyeler yapılıyor. Ancak hangi devlet kurumuna bakarsanız bakın, üst makamlarda herhangi bir tasfiye yapılmaz iken, neredeyse tüm tasfiye işlemleri; en alt kademede sesini duyuramayan, işten atıldığında o ay evinin kirasını dahi ödeyemeyecek durumdaki kişilere yönelik olarak gerçekleştiriliyor.
FETÖ operasyonları şu an tamamıyla basit birer İSTATİSTİKSEL çalışmaya dönüşmüş durumdadır. Hemen her kurumun yöneticisi, kendince doğru veya dürüst addettiği kişiyi yanına çağırıp; “tüm bakanlıklarda tasfiyeler var, bizimde adam çıkarmamız lazım yoksa maazallah bizde FETÖCÜ damgası yiyebiliriz, iyisi mi sen kurum içerisinde bazı kişileri liste yap bana getir” demeye başlamış durumda. Bu arada FETÖ mensubu olduğu yüzde yüz belli olan bazı kişiler eğer eş, dost ve akraba sınıfından ise, o zaman bu kişiler alavere dalavere ile listeden hemen çıkartılıyor.
Milattan altı asır önce Atina’da yaşamış Anacharsis isimli İskit kavmine mensup bir filozof vardır. Anacharsis, kanunları örümcek ağına benzetir ve der ki; “Kanunlar örümcek ağı gibidir; sinekleri tutar ancak kuşları zaptedemez.” Evet bugün Türkiye’de yaşananlar aynen Anacharsis’in dediği gibi olmaya başlamıştır. Kuşlar yani “güçlüler” canını kurtarıyor, sinekler yani “zayıf ve güçsüzler” ise örümcek ağına yakalanıyor.
Sayın Cumhurbaşkanım, çok ciddi haksızlıklar yapılıyor, bu devlete ve millete bağlı bazı suçsuz vatan evlatları FETÖ mensubu olarak yaftalanıp işinden gücünden ediliyor. Bu işler böyle olmaz. Kurban edilen bir canlının bile, canı çıksın diye bir bacağı serbest bırakılır. Bu insanların en azından suçsuz olduklarını anlatabilecekleri, hata ve yanlışlıkların düzeltilebileceği bir mekanizma oluşturmak zorundasınız.
Kendisi FETÖCÜ olan kişilere FETÖCÜ listesi hazırlatılamaz. Bu ülkenin Emniyet teşkilatında görev yapan 7 bin istihbaratçıdan 6 bin 500’ü, Milli İstihbarat Teşkilatı’nda görev yapan 200-300 kişi FETÖ mensubu çıkıyorsa, bu kurumlardan gelen listelere ne kadar güvenilir ki?
1937 yılında idam sehpasına götürülen Seyit Riza’nın sessizliğe ve boşluğa hitabını lütfen unutmayın; “Evlâdı Kerbelayıh. Bi hatayıh. Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir”. (Kerbela çocuğuyuz. Suçsuzuz. Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir).
Kendilerini, yakınlarını ve cemaat mensuplarını kurtarmak için emri altındaki sayısız insanı FETÖ mensubu olarak listeleyip önünüze koyan ahlaksızlara, şerefsizlere, kanı bozuk vatan hainlerine lütfen inanmayın.
Sayın Cumhurbaşkanım, 7 gün 24 saat yanı başınızda görev yapan beş yaverden dördünün cemaat mensubu olduğunu siz dahi anlayamaz iken, devlet dairelerindeki idarecilerin FETÖ mensupları tespit edebilmesine ne kadar güvenebilirsiniz?
Üniversiteleri örnek olarak vereyim. FETÖ mensubu olduğu gerekçesiyle YÖK tarafından yaklaşık 3000 kişinin üniversitelerden ilişiği kesildi. Bu kişiler içerisinde gerçekten FETÖ mensubu olan kişiler bulunduğu gibi, bu yapıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan yüzlerce insanda var. Çalıştığı birim yöneticisi tarafından şu veya bu şekilde sıkıntılı addedilen birçok personel, maalesef FETÖ üyesi olarak yaftalanıp üniversitelerden uzaklaştırılmıştır.
Peki, Taraf Gazetesi’nde ve Cemaatin basın yayın organlarında Fethullah Gülen lehinde methiyeler düzen, programlarında askere darbe çağrısı yapan, Erdoğan’ı diktatörlükle suçlayan Prof. Dr. Mehmet Altan ve Prof. Dr. Eser Karakaş’a neden dokunulmuyor?
Hadi bunları da geçtik, YÖK ve ÖSYM’nin kendisine neden dokunulmuyor? Bir Allah’ın kulu “KRAL ÇIPLAK” diye bağırsa ortada YÖK diye bir kurum kalmayacak. “21 YÖK üyesinden 7 tanesi FETÖ mensubudur” diye bangır bangır bağırıyorum, hiç kimse üzerine dahi alınmıyor.
AK Parti’nin içinde şu an görev yapmakta olan bazı Bakanlar, Milletvekilleri, Belediye Başkanları, Belediye Meclis Üyeleri, İl ve ilçe teşkilatlarındaki idareciler çok mu temiz?
Başdanışmanlar, müsteşarlar, bakan yardımcıları çok mu temiz?
Genel müdürler çok mu temiz?
Temizlik yukarıdan aşağıya yapılır, aşağıdan yukarıya olmaz.
Cumhurbaşkanım size sesleniyorum;
Bu şerefsizler kendilerini çok iyi gizliyor. 15 Temmuz’da halk, sizin yanınızda durduğu için milletçe kurtulduk ve kurtuldunuz. Bundan sonra sizi yalnız yakalamaya çalışacaklar.
Kendinize acımıyorsanız size sahip çıkan bu millete acıyın, onlara sahip çıkın.
Darbe gecesi tankın önüne dikilen insanların “FETÖ mensubudur” diye işten atıldığı bir ülkede yaşamaya başladık.
Bu millet, buna müstehak değil.
Hepimiz bu ülkenin insanıyız. Yapılanlar ayıptır, zulümdür, cinayettir.
Dr. Mehmet Hakan Sağlam