(Article 235- 01.07.2018)
Seçim bitti…
Kazananlar kaybedenler ortada.
Hemen herkes kendine göre bir matematiksel hesap yapıyor ve “ben kazandım” diyerek ortalık yerde dolaşıyor.
Kimin kazanıp kimin kaybettiği benim zerre kadar umurumda değil. Türkiye ne kazandı ben ona bakarım. Ülkede istikrar olması, istikrara dayalı büyüme ve kalkınmanın sürekli hale dönüşmesi benim tek idealim.
Son iki yazımda AK Parti’nin neden kaybettiğine yönelik makaleler kaleme aldım. Gelen tepkilerden gördüm ki Türkiye’nin neredeyse tamamında benzer sorunlar yaşanmış ve milletvekili aday adaylarının belirlenmesinde liyakate, yöresel ve bölgesel tercihlere, toplumsal hassasiyetlere asla önem verilmemiş.
Milletvekili aday adayları tamamen ahbap çavuş ilişkisi içerisinde belirlenmiş.
Sonuç: AK PARTİ’nin yaşadığı hezimet.
Dün Sayın Cumhurbaşkanı’nın başkanlığında AK parti MKYK toplantısı yapıldı ve 24 Haziran seçimleri masaya yatırıldı. Seçim İşleri Başkanlığı tarafından Sayın Cumhurbaşkanı’na milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarına ilişkin kapsamlı bir brifing verildi. AK Parti’nin hangi illerde ne kadar oy kaybettiği veya kazandığı, oyların nereye gittiği, nereden geldiği grafikler ile MKYK üyelerine anlatılmış. Toplantı sonrası Erdoğan, önümüzdeki yılın Mart ayında yapılacak yerel seçimler için startı verdi ve “Seçim atmosferinden çıktık diye durmayacağız tam tersine hazır seçim atmosferi varken, yerel seçimlere hazırlanacağız. Hızla yerel seçimlere odaklanacağız” dedi. Erdoğan, bu nedenle AK Parti büyük kongresini erkene aldıklarını belirterek “Kongrede kadrolarımızı belirleyip yerel seçim için hızla çalışacağız” ifadesini de kullandı.
Aynı SEÇİM İŞLERİ KOMİSYONU ile 2019 Mart seçimlerine gidildiği, Liyakate ve toplumsal hassasiyetlere dikkat edilmeyip, Belediye başkanlıkları için eti ciğeri beş para etmeyen mevcut adaylar belirlendiği takdirde inanın AK PARTİ tarihinin en büyük yenilgisini yaşayacak.
24 Haziran Milletvekilliği ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri bir gerçeği ortaya koydu ki; insanlar icraata oy vermiyor.
Eğer icraata oy verilmiş olsaydı; 24 saat suyu akan, elektrik kesintileri yaşanmayan, Marmaray, Avrasya Tüneli, Yavuz Sultan Köprüsü ve Metrobüs gibi projelerle ulaşım olanakları inanılmaz derecede rahatlayan İstanbul halkının AK Parti’ye %42 değil % 80-90 oranında oy vermesi gerekmez miydi? ,
24 Haziran Milletvekilliği ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri bir gerçeği daha ortaya koydu ki; insanlar oy kullanırken vefa duygusundan da yoksun oluyor.
Eğer vefa duygusu ön plana çıksaydı; Van depreminde yerle bir olan konutlarının yerine kendilerine TOKİ tarafından muhteşem konutlar inşa edilen veya PKK tarafından hendekler kazılıp adeta iç savaştan çıkmış gibi ayakta tek bir tane ev ve işyeri bırakılmayan Hakkari, Şırnak, Cizre, Sur ve daha bir çok yerde yaraları ziyadesiyle sarılan Kürt kökenli vatandaşlarımız HDP’ye verdikleri %80-90’lık oyları AK PARTİ’ye vermezler miydi?
Seçim sürecinde Şanlıurfa, Diyarbakır, Van, Hakkari ve daha bir çok şehirde mitingler düzenlenirken meydanlara toplanan yüzbinlerce insan Sayın Cumhurbaşkanını alkışlarken, Erdoğan’ın arkasında pişmiş kelle gibi sırıtan bazı milletvekili adaylarını YUHALAMADILAR MI?
Sayın Cumhurbaşkanına açık duyurumdur:
“Sayın Cumhurbaşkanım, mevcut belediye başkanlarına yönelik olarak çok sayıda yolsuzluk ithamları bulunmaktadır. Yolsuzluktan öte ahlâksızlık, adam kayırma, insanları adam yerine koymama, memleketi için tek bir hizmette bulunmama, kaldırım taşı yenilemekten başka hiçbir icraatı olmama gibi temel meziyetleri ise saymama bile gerek yok.”
Hindistan’da iki defa başbakanlık yapan ve Hindistan tarihinin tek kadın başbakanı olan İndira Priyadarşini Gandhi’nin anlatmış olduğu çok güzel bir hırsızlık hikâyesi vardır. Bu hikâyeyi, tek bir insanın bir toplumu nasıl değiştireceğinin en güzel anlatımı niteliğinde olduğu için sizlerle paylaşmak istiyorum. Yoksa başka bir kastım yok. Hikâye şöyle;
“Bir ülkede her gün hava kararınca, insanlar maymuncuk ve fenerlerini yanlarına alıp komşularının evlerini soymaya giderlermiş.
Fakat gün doğarken geri döndüklerinde kendi evlerini de soyulmuş durumda bulurlarmış. Herkes birbirinden çaldığı için bu ülkede kimse kaybetmezmiş.
Bir gün, nasıl olmuşsa olmuş içlerinden bir tane dürüst adam çıkmış. Geceleri, diğerleri gibi çanta ve fenerini alıp hırsızlığa çıkmaktansa, evinde kalıp çalışmayı tercih ediyormuş. Hırsızlar onun evinin önüne geldiklerinde içeride ışık yandığını görüp dönüp giderlermiş.
Fakat bu durum birçok hırsız rahatsız etmiş ve ahali ona kızmaya başlamış: “Çalmadan yaşamak senin tercihin, ama başkalarını engellemeye hakkın yok” demişler. Bunun üzerine dürüst adam, geceleri ışığını söndürüp dışarı çıkmaya başlamış. Geceleri hırsızlık yapmadan orada burada dolaşır durur, sonunda yatmaya evine dönermiş. Fakat her döndüğünde evini soyulmuş bulurmuş. Sonuçta bir haftadan daha az sürede, evinde yiyecek içecek hiç bir şey kalmamış ve memleketini terk etmek zorunda kalmış.
Bu ülkede hırsızlıkla giderek zenginleşenler ise işi daha da ilerletmiş ve kendileri için soygun yapsınlar diye maaşlı hırsızlar istihdam etmeye başlamışlar. Zamanla, zengin fakir ayrımı çoğalmış. Zengin hırsızlar mallarını korumak için bekçiler tutmuş, hapishaneler kurmuş, kendi mallarının çalınmasını da yasa dışı ilan etmişler! Ancak yoksulların mallarını çalmak serbestmiş!
Bir süre geçtikten sonra, artık kimse soymaktan ve soyulmaktan söz etmemeye başlamış. Çünkü yoksulların çoğu ya açlıktan ölmüş ya da oraları terk edip gitmişler. Zenginler ve maaşlı soyguncular ise ortada soyacak kimse kalmadığından servetlerini yavaş yavaş kaybetmeye başlamışlar.
Sonunda zenginler eski düzeni yeniden kurmak için oraları ilk terk eden dürüst adamı başa getirmeye karar vermişler. Sora sora nerede yaşadığını öğrenmişler. Evine gittiklerinde kapıda bir kâğıt görmüşler. Kâğıtta şunlar yazıyormuş: “Bir insan sadece dürüst olduğu için aranıyorsa, her şey için çok geç kalınmış demektir…”
BİR MİLLET UYUYORSA UYANDIRMAK KOLAYDIR. AMA “UYUMUYOR DA UYUYOR GİBİ YAPIYORSA” NE YAPSANIZ NAFİLE, UYANDIRAMAZSINIZ.
AK PARTİ’de görev yapan çoğu milletvekili ve belediye başkanının aynen bu pozisyonda olduğuna bizzat şahidim. Yani “UYUMUYOR AMA UYUYOR” numarası yapıyorlar.
24 Haziran seçimlerinde oy kaybı yaşayan birçok il ve ilçede aktif siyaset yapan AK Partililerin neredeyse tamamı şu günlerde aptal ayaklarına yatıp, “Allah! Allah! AK Parti oy mu kaybetti ki?” gibilerinden sağa sola bakmakla meşguller. Aslında bu eblehlere sormak lâzım; “Seçim sürecinde topluma ne mesajlar verdiniz? Elle tutulur ne tür vaatlerde bulundunuz? Elinizde Erdoğan gibi tüm dünyanın imrenerek baktığı bir dünya lideri olmasaydı hangi yüzle insanların kapısını çalacaktınız?” bunları bir düşünün bakalım.
Onu bunu bilmem…
Eğer 24 Haziran seçimlerinde olduğu gibi 2019 Mart Yerel Yönetimler Seçimi’nde de aynı TİPİTİP figürleri aday gösterilirse Türk halkı feraseti bir yana bırakır, gözünüzün ortasına bir tane indirir.
24 Haziran seçimlerine dikkatle bakın ve sonuçlarını iyi analiz edin. Türk halkı lideri olan Erdoğan’a sahip çıktı ama AK Parti için aynı tercihte bulunmadı.
Konferans verdiğim birçok il ve ilçede hemen herkes aynı şeyleri söylüyor; “Milletvekillerini sadece seçim sırasında görüyoruz, sonra asla görmüyoruz. Birçoğunun FETÖ bağlantısı var. İş ve ihale takipçiliği yapıyorlar. Yakınlarını istedikleri yere yerleştiriyorlar. Milletvekili olduktan sonra abad oldular.”
Ve daha neler neler…
Sayın Erdoğan’ın gerek AK Parti içerisinde gerekse kendi çevresinde ciddi bir temizlik yapması gerektiğini dile getirmeyen tek bir Allah’ın kuluna rastlamadım.
Aynı tespiti yüz kişi, bin kişi, on bin kişi, yüz bin kişi yapıyorsa demek ki gerçekten SORUN VAR.
24 Haziran seçimlerinde AK PARTİ’nin yaşadığı oy kaybı, işte bu sorunun sandığa yansımış tezahürüdür.
Bundan sonrası Sayın Erdoğan’ın problemi. Ya toplumun hassasiyetlerini dikkate alıp AK Parti’yi %50-55’lere taşır, ya da etliye sütlüye dokunmayıp 2019 Mart seçimlerinde CHP’lilerin deyimiyle “bir duvarı daha yıkılır”.
Hikâyedeki kâğıtta ne yazıyordu; “Bir insan sadece dürüst olduğu için aranıyorsa, her şey için çok geç kalınmış demektir…”
Sayın Cumhurbaşkanı, size gönül veren insanlara “çok geç kaldık” üzüntüsünü yaşatmamak için bu uyarıları dikkate almak zorundasınız.
Aksi durumda olacakları hiç kimse tahmin bile edemez.
Dr. Mehmet Hakan SAĞLAM
Ak Parti, milletin partisi olmaktan uzaklaşıp, rantiyecilerin ve menfaatçilerin partisi haline getiriliyor. Bunda da halktan kopuk, halka tepeden bakan, halkın derdiyle dertlenmek yerine sadece kendi menfaatine odaklanan tabiri caizse adeta bir siyasi çete gibi hareket eden, dürüst insanlara parti yönetiminde görev vermeyerek, küsmelerine ve uzaklaşmalarına sebep olan şahsiyetler etkili olmaktadır. Öyle ki şehrin en önemli ihtiyaçlarından çevre yolu bile rant sağlamak adına şehrin en önemli tarım alanlarının içinden geçirilerek binlerce dönüm tarım arazisi betonlaştırılıyor. Yapılan işler düzensiz ve kontrolsüz bir şekilde yapılarak, birilerine rant sağlanırken tüyü bitmemiş yetimin hakkı gasp ediliyor ve tüm yetkililer de bu duruma müdahale etmeden sessizce izliyorlar. Kısaca kifayetsiz ve basiretsiz siyasiler ve yöneticiler, milletimizin Sayın Cumhurbaşkanımıza olan sevgisini kullanarak, bu asil millete ihanete devam ediyorlar.