Çarşamba , Aralık 4 2024
Anasayfa / Makaleler / VENEZUELLA’DA TÜRK ASKERİ ÜSSÜ…

VENEZUELLA’DA TÜRK ASKERİ ÜSSÜ…

(Article 239-12.07.2018)

Şimdi; “Bu da nereden çıktı!” demeyin.

Sayın Erdoğan’ın bazı çıkışları var ki Batılıları son derece korkutuyor. Bunlardan ilki 29 Ocak 2009’daki Davos toplantıları sırasında İsrail Devlet Başkanı Şimon Peres’e yönelik olarak kullandığı “ONE MİNUTE” çıkışı ile geldi. Bu çıkış Türkiye-İsrail birlikteliğini sona erdirdi ve Ortadoğu’daki dengeler bir anda alt üst oldu.

Bence Erdoğan’ın ikinci en önemli çıkışı 24 Eylül 2014 tarihinde BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmaydı. Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesinin BM’yi etkisiz hale getirmesinin kabul edilemez olduğunu söyleyip “DÜNYA BEŞTEN BÜYÜKTÜR” cümlesini kurmuştu. Cemiyet-i Akvam, Milletler Cemiyeti ve Birleşmiş Milletler tarihinde böyle bir isyan ilk defa yaşanıyordu.

Sayın Erdoğan’ın Batılıları endişeye sevk edecek çok önemli bir çıkışı da “ABD Doları”nın hegamonyasına son verecek olan; “Milli ve yerli para adımı atıyoruz. İnşallah bu kur oyununu bozacağız, altını belirleyici hale getirmenin adımlarını atacağız” açıklamasıyla geldi. Yani demek istiyor ki; “Bu aşamadan sonra Dolar ve Euro gibi uluslararası paraların egemenliğine son vereceğiz, anahtar para olarak altını ve kendi ulusal paramızı kullanacağız”.

Dolar ve Euro’nun anahtar statüsünün ortadan kaldırılması 200’e yakın ülkenin ekonomik ve finansal bağımsızlıklarını kazanmaları noktasında çok önemli bir uyanış yaratabilir. Fransız Cumhurbaşkanı Charles De Gaulle, Bretton Wood anlaşması sonrasında ABD’ye kafa tutan ilk lider olarak tarihe geçmişti. Fransa’daki Dolarları bir uçağa koyup Amerika’ya gitmiş ve Amerikan Merkez Bankası FED’in kapısına dayanıp “Al dolarını, ver altınımı” demişti.

Amerika tabi ki bu talebi reddetti. Charles de Gaulle, bu olaydan sonra “Dolar’a verilen tek taraflı ayrıcalığın kaldırılması gerektiğini ve tüm para birimlerinin ALTIN’a endekslenmesini”  önerdi. Çünkü ALTIN’ın milliyeti yoktu, külçe, bar veya akçe olarak kullanılabiliyor, yıpranmıyor ve değerini kaybetmiyordu. Charles de Gaulle’ün bu önerisini, ABD’nin baskısından çekindikleri için o tarihte diğer ülkeler kabul etmedi. ABD ve FED ise daha sonra Charles de Gaulle’ün ayağını kaydırarak onun siyasi hayatını bitirdi.

Erdoğan’ın 2002 yılından beri telaffuz ettiği “Yeni Türkiye” kavramına gönülden inanıp destek veren ve bu durumu gerek TV programlarımda gerekse yazdığım makalelerde açıkça dile getiren ender akademisyenlerden biriyim. Üstelik çok yoğun mahalle baskısına rağmen.

Ortadoğu coğrafyasında bu kadar sorun bir arada yaşanırken, Suriye, Irak, Yemen, Mısır, Afganistan ve diğer tüm İslam beldelerinde “Haç’a karşı Hilâl’in var olma mücadelesi” verilirken, Erdoğan’ın olmadığı bir Türkiye ve dünya düşünülemez.

Türkiye’nin bu coğrafya için ne kadar önemli ve vazgeçilmez olduğunu Katar krizinde görmedik mi? Erdoğan olmasaydı bugün KATAR diye bir devlet asla var olamazdı.

Bu coğrafyada tarih yeni baştan yazılıyor. Trans-Asya Demiryolu Hattı ile karada ve denizde yeni ve modern bir İpekyolu kuruluyor. Çin’den başlayıp Londra’da bitecek yeni demiryolu hattının en kritik ülkesi hiç şüphesiz Türkiye.

Önümüzdeki 10 yıl içerisinde; Türkiye, Rusya ve Çin’in yanında yer alan ülkeler zenginleşirken Batılılar fakirleşecek. Çin, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Rusya, İran, Azerbaycan, Gürcistan, Türkiye ve bu güzergâh üzerinde yer alan diğer tüm ülke ve beldelerin malları, tıpkı bundan 500 yıl önce İpekyolu’nu kullanan kervanların yaptığı gibi Trans-Asya demiryolu vasıtasıyla Yavuz Sultan Selim Köprüsü üzerinden oluk oluk Avrupa’ya akacak. Taşıma maliyetleri ve taşıma süreleri en alt seviyeye inecek. Yük ve konteyner gemileri ile Avrupa limanlarına iki üç ayda ulaşan Uzakdoğu malları, sadece iki hafta içerisinde Avrupa’nın göbeğine taşınacak.

İnşaatı büyük oranda tamamlanan bu demiryolu koridorunun bütünüyle çalışır hale gelmesi durumunda Çin ile Türkiye arasındaki mal sevkiyat süresi 30 günden 10 güne düşecek. Karayolu mesafesinde 3 bin kilometrelik azalma sağlanacak.

Marmaray, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Bakü-Tiflis-Kars ve Edirne demiryolu projeleri Modern İpek Yolu’nun orta koridorunu oluşturuyor. Batılıların temel endişe ve korkusu işte bu projeden kaynaklanıyor. 1488 yılında Bartlemeo Dias’ın keşfettiği ve Doğu ülkelerinin fakirleşmesine yol açan Ümit Burnu artık önemini kaybediyor.

Yeni İpekyolu’nun devreye girmesiyle birlikte Avrupa genelinde gemi ve konteyner taşımacılığı yapan çok uluslu devasa lojistik firmaları, sigorta şirketleri, gümrük ve liman işletmeleri batacak, fabrikalar kapanacak, Kıta Avrupa’sında işsizler ordusu oluşacak.

Yeni İpekyolu’nun deniz ayağında ise Basra Körfezi ve Kızıldeniz son derece önem taşıyor. Türkiye son üç beş yıl içerisinde her iki denizin lojistik güvenliğini temin açısından önemli adımlar attı ve Basra Körfezi’nde Katar’da, Kızıldeniz’in girişinde ise Somali’de askeri üsler kurdu. Ve daha da ileri gidip Sudan’ın Sevakin Adası’nı alarak Mekke ve Medine’nin güvenliğine yönelik önemli bir noktayı ele geçirdi. Bu askeri üsler, gerek Afrika ve Ortadoğu’nun deniz güvenliği, gerekse Katar hadisesinde görüldüğü üzere bölge ülkelerinin kendi güvenliklerini temin açısından son derece önem arz ediyor.

Farkında mısınız? Osmanlı’nın Ortadoğu ve Afrika coğrafyasından çekilmek zorunda kaldığı 1918 yılından sonra ilk kez bir Müslüman ülke, bu coğrafyada tekrardan güvenliği temin eder duruma geldi. Afrin’e yönelik Zeytindalı Harekatı, El-Bab ve Cerablus’a yönelik Fırat Kalkanı operasyonları bu durumu ortaya koymadı mı? Halen devam etmekte olan ve PKK’yı tümden bitirecek Kandil operasyonunu asla göz ardı etmemek gerekiyor.

Gelelim yazımın girizgâh kısmına.

Türkiye’nin küresel bir aktör olarak sadece kendi etki sahasında değil Atlantik havzasında da etkinliğini hissettirmesi gerekiyor. Venezuela devlet başkanı Nicolas Maduro’nun Türkiye ve Erdoğan sevgisi herkesin malumu. 6 Kasım 2017’de Türkiye’ye gelen Maduro, “Medeniyet yolunda büyük bir diyalog çağrısı yapıyoruz. Dünya iş birliğine, barışa ve eşitliğe dayanan bir denge üzerinde yeni güç odaklarının ve kutuplarının doğacağını, böylece dünyanın yeni bir dengeye kavuşacağını düşünüyorum. Bu dünya için mücadele edilmeli. O yüzden Türkiye’ye geldik çünkü Türkiye’ye inanıyoruz. Yeni bir gücün doğduğunu biliyoruz. Tarihine ve kültürüne inanıyoruz. Daha da yaklaşalım, birbirimizi daha iyi tanıyalım, saygı duyalım ve bu yeni dünya için temelleri atmaya başlayalım diye dostluk kollarımızı size uzatıyoruz” şeklinde bir açıklama da bulunmuştu.

ABD hemen her ülkede olduğu gibi Venezuela’da da kriz yaratma hususunda oldukça mahir. 1 Temmuz 2017’de Venezuela’ya yönelik ekonomik yaptırım kararı alan ABD yönetimi, küresel sömürü düzenine karşı çıkan Maduro’nun açıklamalarından oldukça rahatsız.

12 bin kilometre öteden gelip Kuzey Suriye ve Kuzey Irak başta olmak üzere burnumuzun hemen dibinde çok sayıda askeri üs kuran ABD’yi Atlantik havzasında rahatsız etmek gerekiyor.

Maduro ve Erdoğan, sömürü ve adaletsizlik üzerine kurulu eski dünya düzeninin artık değişmesi gerektiğini hemen her sahada dillendiren ender liderlerden. Venezuela ile Türkiye arasındaki ilişkileri farklı bir evreye taşımanın zamanı gelmiştir. İşte bu aşamada Venezuela’da çok büyük ve kapsamlı bir Türk askeri üssü kurulması, Türkiye’yi çok önemli bir küresel aktör konumuna yükseltecektir.

Bu askeri üs, ABD’nin artık canının istediği her yerde gönlünce at koşturamayacağına yönelik çok önemli bir uyarı olacaktır.

Türkiye’nin şu an için 12 ayrı ülkede askeri üssü bulunuyor. Suriye’de Fırat Kalkanı ve Zeytindalı Harekâtları ile başarılı operasyonlara imza atan Türkiye, Ortadoğu’da elini oldukça güçlendirdi. Özellikle Katar’daki Türk Üssü’nün Katar’a uygulanan ablukayı ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin Katar’da yapmayı düşündüğü darbe girişimini engellemesi Türkiye’nin gücünü iyice artırdı.

Suriye, Irak, Katar, Somali, Bosna Hersek, Kosova, Arnavutluk, Lübnan, Afganistan, KKTC ve Azerbaycan’da Türk askeri üsleri bulunuyor ve buralarda Türk askerleri görev yapmakta.

Sudan devleti tarafından Türkiye’ye tahsis edilen Sevakin adası son derece stratejik öneme sahip askeri üslerimizden birisi olacak. Sudan Dışişleri Bakanı İbrahim Ghandour, Türkiye’nin Sevakin Adası’nda askeri ve sivil gemilerin bakımının yapılabileceği bir liman inşa edeceğini duyurdu. Sevakin adası adeta Mekke ve Medine’nin koruyucu karakolu konumunda. Sadece bu adanın varlığı bile Başkan Erdoğan’ın “Mekke ve Medine’nin hadimi” ünvanını alması için yeterli.

Ama artık devran değişti.

Türkiye’nin vites değiştirmesinin zamanı gelmiştir.

Artık eski Türkiye yok!

Atlantik’te Pasifik’te ve Hint Okyanusu’nda da askeri üsler açmak zorundayız…

Rahatsızlık duyan duysun, biz işimize bakacağız…

 

Dr. Mehmet Hakan SAĞLAM

Bunada Bakın

SİZLER; MUSTAFA KEMAL’İN DEĞİL ASKERLERİ, İTİNİN PİSLİĞİ BİLE OLAMAZSINIZ…

(Article 258 – 05.09.2019) Son dönemde Türkiye’de yaşanan bazı olaylar toplumun giderek kutuplaştığını ve bu …

Bir yorum

  1. Mümin Güvey

    Kalemine sağlık

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hacker Blog Hack Haber