Çarşamba , Aralık 4 2024
Anasayfa / Makaleler / ZEBANİLER KOMŞUN OLSUN ADÜVVULLAH GÜLEN…

ZEBANİLER KOMŞUN OLSUN ADÜVVULLAH GÜLEN…

(Article 149-07.04.2017)

Osmanlı devletini parçalamak ve yıkmak isteyenlerce methedilen Jön Türk faaliyeti, devletin yıkılışını hızlandıran belli başlı etmenlerden biridir. Bu cemiyet mensupları, devlet kademelerinde yer almak, meşhur olmak, hatta Mithat Paşa örneğinde olduğu gibi, kendi ailelerini “hanedan” ailesi yapabilmek için azınlıklar, eşkiyalar, Rum-Ermeni çeteleri ve Avrupa devletleriyle işbirliği yapmaktan asla çekinmedi. Netice olarak Osmanlı topraklarındaki barış ortamı, dört bir yanda patlak veren ihtilal, isyan, hükümet darbeleri ve savaşlarla yok edildi. Siyasi ve politik istikrarsızlık, kargaşa ve savaşlar milletin felaketini hazırladı.
Bugün halen Ankara’nın bir sokak ve parklarında ismi yaşatılan Abdullah Cevdet isimli bir zat vardır. Cumhuriyet döneminde Peygamberimize karşı saygısız ifadeler kullanarak dindar insanların samimi duygularını rencide etmiş ve kendisine “Allah düşmanı” manasına gelen “Adüvvullah Cevdet” ünvanı verilmişti.
1924 yılında Ankara Tren Garı’nda Anayasa çalışmaları için bir araya gelen İsmet İnönü, Şükrü Bey (İçişleri Bakanı) ve Mahmut Esat Bozkurt (Adalet Bakanı), “Batılıların bize düşman olmaması için devletin dini olarak Anayasa’ya Hıristiyanlık kelimesini yazalım” diyecek kadar uçmuşlardı. İşte o tayfanın mensuplarından biridir Allah Düşmanı Cevdet.
“Çanakkale savaşı sırasında medeniyetin ayağımıza kadar geldiğini ve fakat Türklerin medeniyete karşı direniş gösterdiğini” ileri süren Abdullah Cevdet, fikir ve görüşleriyle ağa babalarını geride bırakıyor ve; “Türk ırkını ıslah etmek, kuvvetlendirmek için Avrupa’dan ve Amerika’dan damızlık erkek getirmek gerekir.” diye açıklamalar yapıyordu.
İşgal yıllarında Sadrazam Damat Ferit Paşa tarafından Sıhhiye Genel Müdürlüğü’ne atanan ve devrinin en önemli kadın hakları savunucularından olan Abdullah Cevdet, kadınlara ilk kez genelev vesikası verilmesi uygulamasını başlatınca halktan gelen tepki üzerine görevinden alınmış, İngiliz Muhipler Cemiyeti’nin kuruluşunda rol oynamış, Kürt Teali Cemiyeti’nde de fiilen çalışmıştı. “Seçkin” insanların yetişmesine yönelik bir eğitimi ve biyolojik materyalizmi savunan bu zat öldüğünde, cenazesine birkaç yakını dışında hiç kimse katılmadı. Cevdet’in yakınları cenaze namazının kılınmasını, imam ve cemaat ise kılınmamasını istiyordu. Tartışmanın daha fazla uzamasını istemeyen bir vatandaş şöyle bağırdı; “Bu adam İslam düşmanıydı, dinsizdi, namazı kılınamaz!” Öyle de oldu.
Burhan Bozgeyik “Meşhurların Son Anları” adlı kitabında cenazesini taşıyacak araba dahi bulunmadığını, Fener Rum Patrikhanesi’nden araba istenilerek haç sembollü bir arabayla mezarlığa götürüldüğünü ve bir kaç belediye görevlisince mecburen gömüldüğünü anlatır.
Fethullah Gülen denilen vatan haini şerefsizin 23 Ağustos 2016 tarihinde medyaya servis ettiği bir konuşması var. Vatikan’da Papa’nın elini ayağını öpüp yalayan ve ceketinin düğmeleri ilikli vaziyette kendisine kemik atılmasını bekleyen köpekler gibi süklüm püklüm ayakta bekleyen bu “Allah Düşmanı”, konuşmasında; “Haçlının ülkenizi işgal etmesi çok tehlikeli değildir. Çünkü sizinle onlar arasında kırmızı çizgiler vardır. Bir kere onlar sizin kadınınıza kızınıza ilişmezler. Mabedinize ilişmezler. İlişmemiş Haçlılar” demişti.
Şimdi bu kanı bozuğa sormak lazım değil mi? Haçlıların bizim ülkemizi işgal etmesi ne alâka!
Az tehlikeli veya çok tehlikeli, bırak ona biz karar verelim.

Haçlıların bizim ülkemizde ne işi var?

Haçlıların bizim ülkemizde ne işi var?
Sen süzme bir “hain” olarak kendini inanan mankurtları yıllar boyu uyuttun ama 40 yıllık birikimin, 40 yıllık çalışma ve gayretin, 40 yıllık sinsi planların, 40 yıllık ihanetin “Türk halkının feraseti” karşısında tuzla buz oldu.
Adüvvullah Gülen’in Hıristiyanların herhangi bir işgal durumunda ne kadar medeni, ne kadar yardımsever, ne kadar sevecen yaklaşacaklarına yönelik açıklamalarını görünce aklıma, 1912-13’de Balkan Bozgunu sonrasında Rumeli topraklarımızda Türklerin yaşadığı olaylar geldi.
İstanbul’da (1329 H.) 1913 yılında basılan “Avrupa Siyaseti ve Türkler’in Felâketi” isimli kitabı herkesin okuması lazım.
Balkanların elimizden çıkmasını takiben Müslüman Türklere yapılan zulüm ve katliamı o dönem şahitlerinin ifadelerine dayanarak anlatan muhteşem bir eser. Kitabın 143’ncü sayfasında bir Posta Müdürü gördüklerini şu şekilde anlatıyor; “Siroz’da babalarının, kardeşlerinin, kocalarının, çocuklarının öldürüldükleri evlerinden çıkartılan yüzlerce bedbaht Müslüman kadını, Hükûmet Konağı’nın karşısındaki liseye kapattılar! Sonra 50 kadar Bulgar askeri bu zavallıların üzerlerine atıldılar. Tartaklama ve pek çoğunu mukavemet edemeyecek ölçüde yaralamadan sonra, kirlettiler!.. Bulunduğum Postahane binasından bu zavallıların feryatlarını işittiğim gibi, yapılan fena muameleleri de görüyordum. Gece olunca Bulgar askerleri (tekrar) Türk evlerine girerek kadınların ve kızların namuslarına taarruz ettiler!.. Hoşlarına giden güzel kadınları da alıp götürdüler!”

Genç kızlar çırılçıplak bir halde bulundular

“Selanik’te bir evde, bir çok kadınlar ve genç kızlar çırılçıplak bir halde bulundular!.. Her türlü taarruza uğrayan bu kadınların üzerine kapılar çakılmış, ve günlerce soyulmuş, talan edilmiş evde aç bırakılmışlardı! Durumu öğrenen bir kaç ecnebi gazetecinin bin bir tavassutu ile kurtuldular!.. Yunan askerleri de, bu zulüm ve işkencelerde Bulgarlar’la yarış ediyordu!”
“Toyran’da bir Bulgar subayı. Hıristiyanlığı kabul etmek şartıyla esir bir Türk subayına hayatını bağışladı. Adam vaftiz edildikten sonra, onun gözleri önünde Türk kadınlarına tecavüz etti. Türk subayın sarsıldığını görünce, üzerine tabancasını boşalttı!..”
“Yine İstromça’da 11 Kasım 1912 günü 6 Sırp askeri Şeyh Lütfi Efendi Tekkesi’ne girerek oradaki kadınlara tecavüz ettiler!”
Kitabın 146’ncı sayfasında yer alan diğer bir raporda da şunlar anlatılıyor;
“19 Kasım 1912’de Siroz’da Müftü’nün ailesi ile, Mektep Müdürü’nün ailesine, kocalarının gözleri önünde tecavüz ettikten sonra alıp götürdüler!.. 13 genç kızı kirlettikten sonra diri diri gömdüler!.. Disoka’da ırza tecavüzün yeni bir şeklini buldular!.. Yalnız 12-13 yaşına kadar olan küçük kızlara tatbik edilen bu zulüm, bunların analarının ve babalarının önünde ismetleri kirletildikten sonra yavaş yavaş işkence ile öldürülmeleri idi!..”

Bu hareket, umumî bir katliama sebep oldu

“Petrova’da bir genç kız annesinin gözü önünde kirletildi. Buna tahammül edemeyen anne, aniden eline bir tüfek geçirerek Bulgarlar’a ateş etti. Bu hareket, umumî bir katliama sebep oldu. Bütün kadınlar ve genç kızlar bir kahvehaneye kapatılarak yakıldı!..”
Türklere yönelik katliamlar tüm Rumeli’de yaşanırken tesadüfen Kavala’dan geçen bir Alman, bakın anılarında ne yazmış: “Komitacılar Kavala’ya ulaştıklarında, Türk eşrafından 39 kişiyi herkesin gözü önünde öldürmek üzere tevkif ettiler. Esirleri gömleklerine varıncaya kadar soydular. Üçer üçer bağladılar. İçlerinden birinin vücudunu kasatura ile deldiler. Sonra kafasını kestiler! İkincisine de aynı muameleyi yaptılar. Bu iki mazlumun cesetlerinin ağırlığı ile yere düşen üçüncüsünün ilk önce iki kalın (boyun) damarını kestiler. Sonra koyun gibi boğazladılar!”
“Esir Türk subaylarının burunlarını, kulaklarını kestikten sonra bazen öldürüyor, bazen de intikam için serbest bırakıyorlardı!. Umumiyetle serbest bıraktıkları subayları tahkir için, bir veya iki kollarını da kasatura ile koparıyorlardı!”
“130 haneli Edirnecik köyünde 25 erkek katledilmiş, 30 kadının ırzına tasallut edilmiştir.”
“Yürükler köyünde her şey yağma edilmiş, 30 kişi öldürülmüştür. Irzına tasallut edilmeyen kadın kalmamıştır!”
“Bulgaristan’ın orduları Türk ordusuna karşı değil, fakat Türk ırk ve nesline karşı muharebe ediyorlardı!”
“Konsoloslar binlerce vesikaya mâlik bulunuyorlar!.. Kurbanların listesi pek tafsilâtlı ve fecîdir. Bu listelerden 50.000 Türk’ün boğazlandığı anlaşılıyor!”
Brüksel’de LE SOIR gazetesine Selanik’ten gönderilen bir mektupta deniyor ki: “Selanik artık Avrupa’da değildir. Âdeta Afrika’ya nakl olunmuş gibidir! Makedonya bugün Dante’nin bile tasavvur edemediği derecede hayalleri aşan bir takım mezalim ve felâketlere sahne oluyor!”

Mektup şu şekilde devam ediyor

Bilindiği gibi, meşhur İtalyan şairi Dante, “İlâhî Komedi” adlı eserinde korkunç cehennem tasvirleri yapmıştır.
Mektup şu şekilde devam ediyor: “Yunanlar, Bulgarlar ve Sırplar geçtikleri havalide çocuk, kadın ihtiyar, bütün Türkler’i öldürüyorlar! Kasabaları yaktıktan, cami ve minareleri yıktıktan sonra, bütün Müslümanlar’ı yok ediyorlar! Bazı kasabalarda hiç bir Müslüman, hiç bir cami ve hiç bir mesken kalmamıştır! Bulgar hududunda bulunan Cumayıbâlâ’dan Selanik’e kadar komitacıların yanında gelmiş olan arkadaşlarımdan biri, Cumayıbâlâ, Menik ve Petriç kazalarında bütün Müslümanlar’ın katliam edilmiş olduğunu naklediyor! Yollar cesetler ile doludur. Yakın bir zamana kadar Osmanlı Avrupası’nda hiç bir Müslüman kalmayacağına emin olabilirsiniz!”
KAVALA’da bir ecnebi madamın Viyana’daki babasına gönderdiği ve Weinersunon Montag Zeitung gazetesinde yayınlanan mektubunda da bu katliamlar detaylıca anlatılıyor: “Bundan tam bir ay evvel, sabah saat 8’e doğru atlarına binmiş 5 Bulgar komitacısı şehre girerek Kaymakam’ı esir ettikten sonra, Kavala’yı bir ‘Bulgar Limanı’ ilan etmişlerdir. İşgâlin ertesi günü Türkler aleyhine katliama başlanmıştır. Müslümanlar’ın ileri gelenleri hapsedilerek muhakemesiz idam olunmuşlardır. Gece yarısına doğru bütün mahpuslar uykudan kaldırılarak çırılçıplak bir halde ikişer üçer bağlandıktan sonra, keskin süngüler zavallıların karınlarına saplatılmış ve dipçiklerle müthiş surette dövülmüşlerdir. Birinci gecede 39, ikinci gecede 15, üçüncü gecede 8 ve daha sonra 30 kişi öldürülmüştür. KAVALA’da yok edilenlerin sayısı 115 kişiye bâliğ olmaktadır. Müslüman ailelerin hanelerine cebren girilerek kadınların ırzına geçilmiştir. Müslüman hanımlardan birinin burun ve memeleri kesildiği gibi, çocuğunun gözleri önünde katlolunmuştur!”

Peşte muhabiri de şu haberi geçmiş

İngiliz Daily Telegraph gazetesinin Peşte muhabiri de şu haberi geçmiş: “Kumonova ile Üsküp arasında 3.000 kişi öldürülüp yok edilmiştir! Priştine civarında 5.000 kişi Sırp sulmü altında mahvedilmişlerdir. Birçok köylerde bütün evler ateşe atılmış ve o evlerin biçâre halkı avlulardan kaçarken fareler gibi öldürülmüşlerdir. Erkekler, kendi aile ve çocuklarının gözü önünde kurşunla öldürülmüşlerdir. Sonra zavallı kadınlara çocuklarının süngülerle parçalanmaları, cebren seyrettirilmiştir.”
Olaylara şahit olan bir Kızılhaç doktoru ise şunları anlatıyor: “Her nerede Arnavut görülmüş ise merhametsizce öldürülmüştür! Kadınlar, çocuklar ve ihtiyarlar dahi istisna edilmemiştir! Eski Sırbistan’da alevler içinde kalmış köyler gördüm. Kıratova civarında General İstefanoviç, yüzlerce esiri iki sıraya dizmiş ve makinalı tüfekle öldürmüştür. General Ziyokoviç, Senice civarında 950 Arnavut ve Türk ileri gelenlerini öldürmüştür.”
Osmanlı asırlar içerisinde milyonlarca kilometrekare arazi fethetti ancak hiçbir topluma böyle bir zulüm ve eziyet yapmadı.
Bugün Sırbıstan’da Sırpların, Romanya’da Romenlerin, Yunanistan’da Yunanlıların, İspanya’da İspanya ve Portekizliler yaşıyorsa bunun tek nedeni Türklerin ve İslam’ın hoşgörüsüdür.
Ancak Haçlı zihniyeti asırlardan beri katliamlarına devam edip duruyor. Haçlılar ayak bastıkları her coğrafyada yerli halkları kılıçtan geçiriyor, tecavüz ediyor, öldürüyor.
Amerika kıtasında tek bir Kızılderili kalmadı. Avustralya kıtasında Aborjinler tükendi. Ruanda’da, Saraybosna’da, Filistin’de, Kudüs’te, Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Yemen’de, Libya’da, Cezayir’de ve daha pek İslam beldesinde milyonlarca insan katledildi.
Bunları görünce konuşacak tartışacak bir şey kalıyor mu?
Evet…
Şimdi bu yaşananlara ne diyeceksin Allah Düşmanı Gülen?
Tez günden mekânın Cehennem, zebaniler komşun olsun…

Dr. Mehmet Hakan SAĞLAM

Bunada Bakın

SİZLER; MUSTAFA KEMAL’İN DEĞİL ASKERLERİ, İTİNİN PİSLİĞİ BİLE OLAMAZSINIZ…

(Article 258 – 05.09.2019) Son dönemde Türkiye’de yaşanan bazı olaylar toplumun giderek kutuplaştığını ve bu …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hacker Blog Hack Haber